Kâinatlar-üstü hakikatler

Kâinatlar-üstü hakikatler veya cevherüstü hakikatler ya da kâinat-dışı hakikatler; kâinatımızın, yani ‘madde kâinatı’ nın ve diğer ‘kâinatlar’ın da üstünde, dışında ya da ötesinde kalan; mevcudiyetlerini sezebilmekle birlikte, mahiyetlerini ve durumlarını bilmediğimiz; kâinatımızın gücünün yetmeyeceği ve kâinatımız idrakinin ulaşamayacağı; sonsuzluk kelimesinin dahi ifade etmekten çok uzak bulunduğu; aralarında insanların ‘ruh’ dediği şeyin de bulunduğu hakikatlerdir. (246, 16, 69)

“Kâinatımızın üstündeki hakikatleri ifade etmek üzere söyleyeceğimiz her söz, kullanacağımız her ibare, göstereceğimiz her örnek, ancak bizim kâinatımızın maddi vasıtalarından ibaret kalır ki, bunların hiçbiri madde kâinatı üstündeki yüksek kıymetler arasında hakiki bir mevcudiyet gösteremez; bununla birlikte, bunlar bu hakikatlerin kâinat içindeki maddileşmiş ifadelerini birer sembol hâlinde ortaya koymaya ve bu yoldan bazı sezgiler vermeye yeterlidir. (28) Zaten bundan ilerisini kavrayabilecek hiçbir dünya varlığı da mevcut değildir. (28)”

Madde kâinatındaki tezahürlerin ya da tesirlerin dıştaki kaynakları

Öz madde bilgisine ve maddenin mahiyetine göre, ‘tesirler’i kâinat içindeki maddelerin doğurabileceklerini kabul etmek akıl prensiplerine uymaz. (16) Onları kâinatın dışında mevcut olan hakikatlerde aramak gerekir ki, durum da aslında böyledir. (16) “Burada bu hakikatlerin insanlar tarafından ancak sezilebilecek kadarını belirtmekle yetineceğiz:” (16)

Kâinat dışına ilişkin sezgilerimiz ne kadar zayıf ve yetersiz olursa olsun, kâinatımızı oluşturan madde cevherinin (Aslî madde) nitelikleri ve oluşları hakkındaki bilgilerimiz bizi, bu cevherin sayısız tezahürlerine neden olan cevher-üstü hakikatlerin mevcudiyeti zaruretini kabul etmeye götürür. (16) Kâinat cevheri. İnsanların “ruh” dedikleri, mahiyetini asla bilmediğimiz şey de, bu cevher-üstü, yani kâinatlar-üstü hakikatler arasında bulunmaktadır. (16, 246)

Tesirler, kâinat-dışı hakikatlerin maddeye yansımış durumlarıdır. (69) Maddenin gösterdiği reaksiyonları da kâinat dışına yansıtan yine bu tesirlerdir. (69) Aslî kaynaktan (Aslî Prensip) gelen kudretlerin kâinat içinde yürüyen kısımlarını ancak “tesir” olarak anlayabiliriz; kâinat dışında kalanların mahiyet ve durumları ise kâinat sakinleri için meçhuldür. (63)

Erişilmezlikler, Aslî Prensip ve yüksek prensipler

Madde kâinatının ve ruhların madde kâinatıyla ilgili ihtiyaçlarının ötesinde, daha sonsuz ihtiyaçlar ve sonsuzluk kelimesinin dahi ifade etmekten çok uzak bulunduğu hakikatler ve erişilmezlikler vardır ki, bunlara kâinatın gücü yetmez ve kâinat idraki ulaşamaz. (246)

Hem sonsuz bir sırayla düzenlenmiş, mahiyetleri başka başka cevherlerden oluşan, sonsuz varyeteler içeren ‘kâinatlar’ın üstünde bulunan, hem de bu kâinatlarda ebediyen tekâmüllerine devam edecek, sonsuz genişlik ve kapsamlara sahip ‘ruh’ların üstünde bulunan, yani her ikisine de hâkim olan ‘yüksek prensipler’ vardır. (19) Bu yüksek prensipler, ruhların ve kâinatların ileriye ve geriye doğru bütün durum ve mukadderlerini tayin, takdir ve tensip ederler. (19) Ne onların mahiyetlerini bilebilir, ne de onlar hakkında en küçük bir sezgiye sahip olabiliriz: (19) Çünkü bu büyük hakikat (Aslî Prensip), sonsuz ruhlar âleminin ve ebedî kâinat cevherleri zincirinin üstünde, ruhlardan ve kâinat cevherlerinden mutlak bir erişilmezlikle ayrılmış bulunmaktadır. (19) Aslî Prensip denilen bu hakikatin izahına ilişkin olarak bir tek fikir beyan etmekten, bir tek söz söylemekten “âciziz”. (19) Çünkü madde kâinatında buna imkân verecek hiçbir kudret, hiçbir meleke, hiçbir idrak veya sezgi mevcut değildir ve olamaz. (19)

Ruhların hiçbir vakit erişemeyecekleri, “Erişilmezliklerin Erişilmezliği” olan bu büyük hakikat, ‘İlâhî Nizam ve Kâinat kitabı’nda ancak, sembolik bir adla, ‘Aslî Prensip’ diye yâdedilmiştir. (31, 19-20) Kâinatlar içinde, kâinatlar üstünde ve ruhlar arasında bulunan her hakikat, Aslî Prensibin hâkimiyeti ve nizamı altındadır. (20)

Aslî Prensibe bağlı ya da Aslî Prensibe tâbi iki kâinat-üstü prensip, ‘kader prensibi’ ile ‘zaman prensibi’dir. (218, 230, 233) Bu iki büyük prensipten kader prensibi kâinatımızda ‘kader mekanizması’ hâlinde işleyerek tecelli eder, zaman prensibi ise kâinatı mızı baştan başa kateden ‘aslî zaman’ olarak tecelli eder. (233, 230, 212, 218)

Burada vahdet-i vücut teorisinden bahsedilmemektedir; yüksek prensipler ile ruhların ve kâinatların tek bir varlık hâline girebileceği düşüncesi, insanı burada anlatılmak istenilen hakikatlerden tamamen zıt bir yöne doğru yöneltir ve bütün yüksek sezgilerini silip süpürür. (29, 245) Bu yazıları iyi anlayanlar, burada böyle bir kavramın kastedilmediğini bilirler. (29)

Yüksek prensipler

Aslî prensip

Ruh

Kader prensibi

Zaman prensibi