Elementler ya da atom türleri; amorf ortamda meydana getirilen ‘ilk hidrojen atomu’nun basitlikten kompleksliğe doğru yükselerek, ‘yarı-süptil âlem’e kadar sıralanan halleri ya da inkişaf kademeleridir. (45, 46, 48, 55, 50, 51, 10, 11, 34, 35)
Dünyamızı oluşturan elementlerin altında ve üstünde kalan elementler
Dünyamızı (insanların tanıdıkları maddeleri) oluşturan elementlerin altında ve üstünde kalan öyle başka elementler daha mevcuttur ki, bunlar insanların idrak sahasına çok uzaktırlar. (10) Bunlardan insanların tanımadıkları, dünya atomunun en ileri inkişaf kademelerinde bulunanları, insanların tanıdıkları atomun fevkinde (ötesinde), bambaşka yapı ve kalitede cevher hâlleri gösterirler. (10) İnsanlar maddelerin bu hâllerinden idrâkli olarak yararlanamıyorlarsa da, bunları çoğu kez daha üstün varlıkların da yardımıyla otomatik olarak kullanmaktadırlar. (10) Buna basit bir örnek olarak, bir insanın kafasından bir başka insanın kafasına geçen fikir vibrasyonları gösterilebilir. (11) Fikir vibrasyonları, insanların tanımakta oldukları maddelerin üstünde bulunan ve dünyada mevcut olan bir madde hâlidir. (11) Aynı şekilde, yüzyıllardır dünyada çeşitli spiritüalist ekollerin çeşitli adlarla anıp da, bir türlü izah edemedikleri ve mahiyetini anlayamadıkları, ‘perispri’ denilen şey de, yine dünyada mevcut olup, insanlar tarafından bilinmeyen madde hâllerinden biridir. (11) Bunlar gibi, dünyada mevcut olup da insanların tanımadıkları madde enerjilerinden bazıları da sempati, ‘sevgi’ , antipati, kin, korku, sevinç, gurur, haset, ‘bencillik’ gibi “sübjektif ruhî durumlardır” denilip geçiverilen hâllerdir. (11)
İlk hidrojen atomunun inkişafıyla bilinen elementlerin oluşması
İlk hidrojen atomunun bünyesi ‘varlık’ hâline gelinceye kadar yalnızca aslî tesirlerin hâkimiyeti altında inkişafına devam eder. (45) Fakat burada “ilk hidrojen atomu” diye belirtilen madde, kimyaca tanınan “H” atomu değildir. (10, 54) İnsanlarca bilinen “H” atomu, bu atomun çok inkişaf etmiş, kompleks ve ileri bir hâlidir ve ondan bambaşka bir şeydir. (10, 54) Ancak insanlar ilk atoma hidrojen dedikleri için, âlemimizin bu ilk atomu ‘İlâhî Nizam ve Kâinat kitabı’nda da “hidrojen” adıyla belirtilmiştir; yani madde âlemimizin (Hidrojen âlemi) nüvesi olan bu atom, kimyaca bilinen “H” atomu değildir. (54, 315) İnsanlar bu ilk hidrojen atomunu henüz (1959 yılında) tanımamaktadırlar. (10)
İnsanların tanımadığı ilk hidrojen çekirdeği ya da ilk hidrojen atomu, inkişaf ede ede, belirli bir kademeye geldiğ inde insanların tanıdığı “H” (kimyaca bilinen “H” atomu) hâline gelir ve ardından sırasıyla, kimyaca bilinen elementler ortaya çıkmaya başlar: (50, 51, 45) Bir atomun manyetik alanı olduğu gibi, atomun bütün inkişaf safhalarının, yani elementlerin de ve bu elementlerden yapılmış cisimlerin de birbirine nazaran az çok kapsamlı, az çok kompleks ‘manyetik alan’ sentezleri vardır. (48)
Hidrojen atomu, inkişafına devam ettikçe, daha yukarılara doğru yükselir; atomun hareketleri kompleksleşir, bünyesi değerleri bakımından zenginleşir, bünyesinde birtakım gruplaşmalar, toplanmalar, sistemler meydana gelir ve manyetik alan sentezleri daha kompleks hâllere girer. (50-51) Böylece hidrojen birçok kademeden geçe geçe oksijen, fosfor, bakır, gümüş, baryum, platin, altın, radyum, uranyum, “centurium” (atom numarası 100 olan fermiyum elementinin 1950’lerdeki ilk konulan adı) hâllerine geçer. (51, 45-46)
Hidrojen atomunun inkişaf etmiş hâlleri olan bu elementlerden insanlar bugün (1959 yılında) ancak 100 kadarını tanıyabilmişlerdir. (45-46) Oysa bunların miktarı 100’ün üstündedir. (46) Hidrojen atomunun üst elementler hâline gelerek yükselmesi yine aslî tesirlerin etkisi altında meydana gelmektedir. (46)
İlk hidrojen atomunun dünyada mevcut olmakla birlikte tanınmayan, en ileri elementler kademesi
İnkişaf daha da yukarılara doğru yükselir, inkişafına devamla, hidrojen atomu, nihayet “insanların tanımakta olduğu en yüksek elementler”in kadrosundan da taşmaya başlar ve artık insanların kolaylıkla saptayamayacakları birtakım –yüksek enerjileri yayınlamaya başlayan– büyük kombinezonlarla bünyesini zenginleştirir. (51, 50)
İnkişafına devamla işte bu kademelere gelen ve artık “insanların tanımakta olduğu en yüksek elementler”in kadrosundan da taşmaya başlamış bulunan hidrojen atomu, insanların kolaylıkla saptayamayacakları birtakım –yüksek enerjileri yayınlamaya başlayan– büyük kombinezonlarla bünyesini zenginleştirir. ( 51) İnsanların tanımadıkları, dünya atomunun en ileri inkişaf kademeleri arasında bulunan bu elementler, onların tanıdıkları atomun ötesinde, bambaşka yapıda ve kalitede cevher hâlleri gösterirler. (10)
Hidrojen atomunun insanlarca meçhul olan bu kademelerinden yayınlanan ve insan idrakini zorlayacak kadar seyyal ve kudretli olan maddi imkânlar, insanların şimdiye kadar asla kavrayamadıkları birçok olayın oluşuna imkân hazırlamakta ve neden olmaktadırlar: (35)
İnsanların manevi değerler olarak kabul ettikleri ve madde-üstü saydıkları bütün beşerî hareket tarzları, hâlleri, duygu ve düşünüşleri, inanışları; seyyaliyeti artan madde fonksiyonundan başka bir şey değildir. (34) Madde-üstü görünen en saf, en hissî ve ideal duygu, düşünce ve fiiller; dünyanın en ‘seyyal’ maddi imkânlarının tezahürlerinden başka bir şey değildir. (34) İnsanların sevgiyle ilgili “hissî hareketler” (duygular) diye ifadelendirdiği birçok fiil; aslında yüksek bir sempatizasyon imkânının, yüksek bir madde seyyaliyetinin, yüksek bir madde karşılaşması, tesirleşmesi ve kapsam kazanması kudretinin ifadesidir. (34) Bunlar, ruhun malı zannedilip de hakikatte maddede meydana gelen hâl ve hareketlerdir. (35)
Kısaca duygu ve düşünce gibi sübjektif denilen bütün hâller, insanların idraklerinin henüz tanımadığı, fakat dünyada mevcut olan maddelerden yayınlanan türlü niteliklerdeki enerjilerin tezahürleridir. (34-35) Ruhun kâinatı-mızdaki durumu, Seyyal, Sevgi
Hidrojen âleminde tâli tesirlerce ya da vazifelilerce elementlerden cisimlerin kurulması ve dağıtılması
‘Aslî tesirler’in hâkimiyeti altında kurulan ilk hidrojen atomuna, en son inkişaf kademelerine kadar (varlık hâline gelinceye kadar) yalnızca aslî tesirler gelir, ‘tâli tesirler’ gelmez. (45) Atomun bünyesine tâli tesirler müdahale edemez; o tümüyle esasî tesirlerin (aslî tesirlerin maddelere ait olanının) hâkimiyeti altındadır. (46) Ancak, hidrojen atomunun türlü çeşitlerinin bir araya gelerek türlü cisimleri meydana getirmesi, varlıkların inkişafları için lüzumludur: (45)
İşte insanlarca “cisimler” diye tanınmış olan, atomun bu kompozisyon ve kombinezonlarına ise –yine ‘Ünite’nin yüksek kontrolü altında– vazifeli varlıklardan tâli tesirler gelir; bu tesirler bu cisimlerde çeşitli formasyon, deformasyon ve transformasyonlar yaparlar. (45) Dolayısıyla bu kompozisyonlara artık atomlara olduğu gibi doğrudan doğruya esasî tesirler inmezler; onların yerine tâli tesirler kaim (geçerli, var) olur, kuşkusuz bunlar da daima aslî tesirlerin kontrolü altındadır. (45) Yani atom elementlerinin her türlü kompozisyonları vazifelilerden gelen tâli tesirlerle –bulundukları tekâmül derecelerine göre büyük veya küçük çapta– kurulup dağıtılır. (46)
Böylece hidrojen âleminde tatbikatta bulunan ruhlara tekâmül imkânları hazırlamak için, vazifeli varlıklardan gelen tâli tesirlerle, hidrojen atomunun çeşitli elementlerinden sonsuz kombinezonlar kurulur, sayısız cisimler meydana getirilir. (46) Bu cisimlerin sonsuz varyeteler içinde bir araya getirilmesi ve dağıtılması suretiyle, çeşitli formasyonlar meydana getirilerek, büyük ve küçük cisimler, madde kompozisyonları, bedenler, dünyaları dolduran türlü maddeler, nihayet dünyalar ve sistemler kurulur. (46) Bütün bunlar Ünite’den süzülen aslî tesirlerin ışığı altında, her kademede bulunan vazifeli varlıkların gönderdikleri sayısız tâli tesirlerle yapılır. (46)
Bilinen hidrojen (H) ile uranyumun kıyaslanması
Aşağılara inildikçe madde hareketlerinin azalması ve basitleşmesi, maddelerin ilkelleşmesini gerektirdiği gibi, o maddeye dışarıdan gelen tesirlerin azalması ve basitleşmesi de madde hareketlerinin o oranda azalması ve basitleşmesiyle sonuçlanır. (12) Mesela kimyaca bilinen “H” atomu ile uranyum atomunun bünyesini gözlemleyenler bu hakikati görürler: (12) “H” atomu sayısız nitelik ve nicelikteki hareketlerle nitelenen bir madde hâlidir. (12) Bu atomun daha kompleks şekli olan uranyum atomu ise sinesinde onun birçok misli fazla ve kompleks hareketleri taşır. (12) Aynı şekilde, bir “H” atomunun etrafına yaptığı tesir uranyumunkinden daha azdır. (12) İşte uranyumun hidrojene nazaran etrafına yaptığı tesirlerin yüksekliği ve fazlalığı onun, hidrojene nazaran daha çok tesir almakta olduğunu gösterir. (12-13) Tesirler ancak, maddelerde doğurdukları hareketlerle tezahür ettiklerinden uranyum atomunun hareketleri hidrojeninkinden daha çok ve daha komplekstir. (13)
Dolayısıyla burada uranyumun, etrafı na fazla tesir göndermesi, fazla ‘tesirler’ almakta olduğunu ifade eder; yani kendisine gelen tesirlerin o oranda reaksiyonlarını göstermekte olduğunu ifade eder. (13) Çünkü hiçbir tesir, tek taraflı değildir ve maddede ne aksiyonsuz reaksiyon olur, ne de cevapsız (reaksiyonsuz) kalan aksiyon vardır. (13)

