Seyyal

“Seyyal” sözcüğü, ‘madde’ hallerinin seyyaliyet (akıcılık) özelliğini belirtmek üzere kullanılan bir sıfat olup, daha ziyade, beş duyu ile algılanamayan, dünyanın kaba ve yoğun maddesinin üstünde kalan ince madde hallerini nitelerken kullanılır. (9, 34, 35, 142-143, 147)

İnce maddelerdeki seyyallik özelliği

Kendilerini bir arada tutan ‘tesirler’ güçlü olmadığından, cüzleri arasındaki bağları zayıf olan, cüzler arası irtibatın gevşekliğinden dolayı cüzleri arasında geniş mesafeler bulunan ve tesir edilmesi kaba maddelere oranla daha kolay maddeler, “seyyal” denilen ince maddelerdir. (9) Bu maddeleri bu halde tutan tesirler güçlü olmadığından, bunlara tesir edebilmek, bunları yenmek yoğun ve kaba maddelere oranla çok daha kolaydır. (9) Buna karşılık dışarıdan gelen güçlü tesirlerle bazen bir madde bütününün cüzleri arasındaki bağlar artar ve güçlenir, hatta bu cüzler hareketleri sınırlanacak şekilde birbirlerine yaklaşırlar. (9) Bu yüzden bunların hareketlerine tesir edebilmek için –onları bu derece sıkıştıracak kadar güçlü olan tesirleri yenmeye yeterli gelecek derecede– güçlü tesirler yollamak gerekir. (9) İşte bu maddeler ise yoğun, kaba hâller gösteren maddelerdir. (9)

Alt ve üst sınırlarımızın ötelerindeki madde halleri

İnsan idraki, âlemimizin altına ait realitelerde nasıl bir noktadan itibaren duruyorsa, âlemimizin üstüne ait realitelerde de belirli bir noktada durur ve o noktayı aşamaz. (40) İnsanlar, asgar ve azam (en alt ve en üst) sonsuz noktalar arasında uzanıp giden “hareketlerin basitlik ve kompleksliği zinciri”nde (“hareketlerin ve dolayısıyla maddelerin basitlikten kompleksliğe uzanan zinciri”nde), ancak belirli sınırlar dahilindeki birkaç madde halkasının şekil ve hâllerini görüp idrak edebilirler. (9) Bu hâl ve şekiller; ‘hareket’lerin azlığı veya basitliği itibariyle, ilkelleşip aşağılara doğru inerek bir sınıra gelince, insan idrâkinin alıcı sahasından (algılama ve kavrama, anlama sahasından) uzaklaşmaya başlar ve sonunda tümüyle kaybolurlar. (9) Aynı şekilde, yukarı taraflara doğru da, madde zincirinin halkaları, gittikçe artan ve kompleksleşen hareketlerle yükselir ve inkişaf ederken, insan idraki yine, onları bir noktadan itibaren tümüyle kaybeder. (9) Çünkü bu alt ve üst sınırların ne alt tarafındaki, ne de üst tarafındaki madde durumlarını sonuçlandıran hareket nitelik ve niceliklerini, dünya maddesinin ‘beyin’ cevherine bağlı hiçbir insan zekâsı ve idraki kavrayamaz. (10) Bu yüzden insanlar, kâinat maddelerinin sonsuzca uzanan zincirinin birkaç halkasının ötesindekileri (altındaki ve üstündekileri) anlayamamış ve onları kendilerine göre elle tutulurcasına mütalaa (irdeleme) konusu yapma gücünü gösterememişlerdir. (10) Zaten kimilerinin, bazı yüksek maddi tezahür imkânlarını reddetme ve inkâr etmelerinin başlıca nedeni de budur. (10)

Manevi hâller sanılan duygu ve düşüncelerin ait oldukları, dünyanın seyyal madde ya da enerji yayınları ortamı

Dünyamızı oluşturan ‘elementler’in altında ve üstünde kalan öyle başka elementler daha mevcuttur ki, bunlar insanların idrak sahasına çok uzaktırlar. (10) Bunlardan insanların tanımadıkları, dünya atomunun en ileri inkişaf kademelerinde bulunanları, insanların tanıdıkları atomun fevkinde (ötesinde), bambaşka yapı ve kalitede cevher hâlleri gösterirler. (10) İnsanların idrak sahası ndan uzak bu elementler, ‘ilk hidrojen atomu’nun, insanların tanımakta olduğu en yüksek elementler kadrosunun da üstünde bulunan inkişaf kademelerindeki halleridir. (51, 10) Bu kademelere ulaşmış hidrojen atomları insanların kolaylıkla saptayamayacakları birtakım yüksek enerjileri yayınlayan büyük kombinezonlarla bünyeleri zenginleşmiş atomlardır. (51) Bu hidrojen atomu kademelerinden yayınlanan seyyal ve kudretli maddi imkânlar, insanların şimdiye kadar asla kavrayamadıkları birçok olayın oluşuna imkân hazırlamakta ve neden olmaktadırlar: (35) İşte insanların “ruhî” veya “manevi” sandıkları duygu ve düşünceler; aslında seyyaliyeti artan madde fonksiyonları olup, dünyada mevcut bulunan bu maddelerden yayınlanan türlü niteliklerdeki enerjilerin tezahürleridir, yani dünyanın insanlarca henüz tanınmamış bu maddelerinde meydana gelen hâl ve hareketlerdir. (11, 34, 35)

İnsanların manevi değerler olarak kabul ettikleri ve madde-üstü saydıkları bütün beşerî hareket tarzları, hâlleri, duygu ve düşünüşleri, inanışları; seyyaliyeti artan madde fonksiyonundan başka bir şey değildir. (34) Madde-üstü görünen en saf, en hissî ve ideal duygu, düşünce ve fiiller; dünyanın en seyyal maddi imkânlarının tezahürlerinden başka bir şey değildir. (34) İnsanların sevgiyle ilgili, “hissî hareketler” (duygular) diye ifadelendirdiği birçok fiil; aslında, yüksek bir sempatizasyon imkânının, yüksek bir madde seyyaliyetinin, yüksek bir madde karşılaşması, tesirleşmesi ve kapsam kazanması kudretinin ifadesidir. (34)

İlk maddi idrakin meydana geldiği, kaba maddeye nazaran daha seyyal kalan, fakat şuurüstü gibi çok seyyal madde ortamlarına nazaran yoğun kalan madde ortamı

İnsan dışarıdaki bir objeye, mesela bir kaleme baktığı zaman o kaleme ait titreşimler, görme sistemi çevresindeki noktalardan itibaren belirli istasyonlardan (Sinir istasyonları) geçerek görme merkezine gelirler ve oradan da ‘şuur merkezi’ne yansıdıklarında ‘ilk maddi idrak’ meydana gelir. (142) Bu idrak tümüyle beynin tâbi olduğu yüzeysel zaman faaliyetine ait “dünya idraki”dir. (142) Bu tesir, şuurdan ‘şuurdışı’ kanalıyla ‘şuurüstü’ne gittiğinde ise, orada dünya realitesi dışında, insanların anlayamayacağı, varlığa ait bir idrak meydana gelir. (142) Varlık, bu kalemden dünyadakine kıyasla çok daha kapsamlı bir idrakle haberdar olur. (142) İşte ‘şuur’da meydana gelen maddi idrak ile varlıkta meydana gelen bu süptil idrak birbirinin aynı olmayıp, birbirinden çok farklıdır: (142) Bu idraklerin mahiyetleri, meydana geldikleri madde ortamlarına oranla yoğunlaşma gösterirler; yani şuur gibi nispeten yoğun madde ortamlarında nispeten daha yoğun, şuurüstü gibi çok seyyal madde ortamlarında ise daha süptil olurlar. (142-143)

Bedensiz varlıklarla kurulan irtibatlarda seyyaliyet faktörü

Dünyamız etrafında yoğunluktan seyyalliğe ve kabalıktan inceliğe doğru kademelenme gösteren, ‘transformatör istasyonlar’ denilen bir sürü tesir sahası vardır. (147, 148) Bunlar, dünyadışı bir kaynaktan dünyadaki bir insana ya da bir medyoma gelecek vibrasyonların o insanın ‘manyetik alan’ına göre ayarlanması icap ettiğinden, inecek ‘tesirler’in insana inene kadar yumuşaması, şiddetini azaltması, kabalaşması, süzülmesi gibi, geçirmeleri gereken dönüşümleri geçirmelerini, uyarlanmalarını sağlarlar. (147, 148) Tesiri gönderecek ‘varlık’ ile tesiri alacak olan insan ya da medyom seyyaliyet bakımından birbirine ne kadar yakınsa, ikisi arasındaki transformatör istasyonların miktarı da o kadar az olur. (148)

Elementler

Ruhun kâinatımızdaki durumu

Sevgi

Kompleks madde

İdrak

İlk hidrojen atomu