Tesirler, genel anlamıyla; hareketsiz ve pasif madde cevherinde (Aslî madde) sayısız tezahürlere neden olan; ‘madde’ler arasında sayısız alışverişleri sağlayan; kâinatta (Madde kâinatı) sonsuz varyeteler gösteren; kâinatı karmaşık bir şebeke hâlinde baştanbaşa saran; aralarında ‘ruh’ların da bulunduğu kâinat-dışı hakikatlerin (Kâinatlarüstü hakikatler) maddeye yansımış durumlarıdır ki, maddenin gösterdiği reaksiyonlar da kâinat dışına yine tesirlerce yansıtılır. (69, 16)
Ruhların ‘tekâmül’ü için lüzumlu, maddedeki her ‘hareket’, her değişme ve her ‘inkişaf’ ancak tesirlerle sağlanır. (63) Kâinatta tesirler olmaksızın hiçbir akış ve oluşun meydana gelmesi mümkün değildir. (69) Kısaca, kâinatın yürüyüşü, akışı, kâinattaki her olay, her durum, her şey ancak, ‘İlâhî nizam’ın büyük ahengi içinde, tesirler mekanizmasıyla sağlanır. (78, 32) Aslî icaplar, yüksek ‘kader prensibi’nin kâinatta ‘kader mekanizması’ hâlinde tecelli eden icaplarıyla ve ‘aslî zaman’la birlikte, kâinata ‘Ünite’den süzülerek yayılırlar. (230) Ünite’den süzülerek ‘aslî tesirler’le kâinat içine yayılan kader ve zaman mekanizmalarına ait tesirler, bu mekanizmaları yürüten kadrolar (Üç ana kadro) dahilinde vazifelenmiş büyük vazife plânlarının (Vazife plânı) kâinatşümûl faaliyetleriyle tatbikat zemini bulurlar. (234) Tesirler ancak, maddelerde doğurdukları hareketlerle tezahür ederler. (13)
Tesirler, madde ve amorf madde
Tesirler, kâinat-dışı hakikatlerin maddeye yansımış durumlarıdır. (69) Maddenin gösterdiği reaksiyonları da kâinat dışına yansıtan yine bu tesirlerdir. (69)
Madde, kendi kendine hiçbir harekete geçmek veya en ilkel bir faaliyet göstermek kudretinde değildir. (7) Ancak dıştan gelen tesirle hareket etmek ve enerji tezahürü göstermek imkânları olan madde, bütün tesirlere zemin oluşturan ve bu tesirlere çeşitli oranlarda cevap veren bir unsurdur. (7, 14) Madde ancak kendisine gelen tesirleri bekler ve bu tesirlerin yönlerine göre hâller, şekiller ve durumlar alır. (7) İnsanların madde diye anladıkları ve kıymetlendirdikleri şeyler, dışarıdan gelen tesirlerin madde bünyesindeki imkânlarla meydana getirdikleri çeşitli hareketlerin tezahürleridir, amorf maddenin bizzat kendisi değildir. (8) Her türlü tesirden uzak (azade) bir madde, insan idraki ve tasavvuru dışında kalır ki, bu ancak amorf madde ya da aslî madde denilen madde olabilir. (7) Dolayısıyla insanların dünyada madde diye gördüğü şeyler, aslî maddenin kendisi değil, tesirlerle ilk harekete geçtiği andan itibaren almış olduğu çeşitli şekil ve durumlardaki hâlleridir. (15) Bu şekil ve hâller; aslî maddede mevcut hareket imkânlarını kullanan dış tesirlerin çeşitli tezahürlerinden ibarettir. (15) Yani her tesir, uyuklayan ve kendi kendine uyanması mümkün olmayan maddedeki hareket kabiliyeti imkânlarından birini uyandırmaktadır. (15) İşte maddelerin böyle türlü tesirler altında, türlü hareketlere geçerek, türlü hâller almasına, onlarda “meknuz bulunan imkânların gerçekleşmesi” denir. (15)
Bir maddenin tezahür etmesi, yani çevresindeki diğer maddeler arasında varlığını kendisine mahsus özellikleriyle göstermesi; her şeyden önce, çevresinde bulunan diğer madde hâl ve şekilleri ile belirli oranlar ve derecelerde ilişkilere girişmesi, daha doğrusu onlarla karşılıklı tesirleşme imkânları içinde bulunması demektir. (20-21) Şu hâlde bir maddenin alıp verdiği tesirler, ne kadar çok ve ne kadar kapsamlı ise o madde o kadar çok tezahür gösteriyor ve o kadar da yüksek inkişaf derecelerinde bulunuyor demektir. (21) Bir maddenin, çevresi ile olan ilişkilerinin kuşkusuz nizamı, tertibi ve yolları vardır. (21) Bu nizam ve tertipler; yüksek prensiplerin ahengi içinde, madde kombinezonlarına (Madde kombinezonu) yukarıdan, aşağıdan, sağdan, soldan gelen sayısız tesirlerle yürütülür ve bu yürütülüş ruhların, maddeleri kullanarak tekâmüllerini sağlama gayesini hedefler. (21)
Ruh-madde endirekt ilişkisinin tesirlerle, yani tesirler olarak tezahür eden Aslî Kudretle sağlanması
Ruhların tekâmül ihtiyaçları bir icaptır, maddenin bu ihtiyaca cevap vermek durumu yine bir icaptır. (62) Fakat ruhlar maddeye doğrudan doğruya ne bir şey gönderebilir, ne de ondan bir şey alabilirler. (62) Oysa madde kâinatının vücuda getirilme nedeni, tekâmül gayesinin zaruretidir ve tekâmül için de ruh-madde ilişkisinin gerçekleşmesi, yüksek icaplar gereğince zorunludur. (62) İşte bu icaplar; hem kâinat-üstü ruhlara, hem de kâinatlara doğrudan doğruya hâkim olan ve onları içine alan (şâmil), “mahiyetini bilmediğimiz, Aslî Prensibin (Aslî Prensip) Kudreti”nin kâinat içinde “maddi tesirler” hâlindeki tezahürleriyle yerine getirilir: (62, 190-191, 38, 20)
Aslî Prensip, kudretiyle ruhların bütün tekâmül ihtiyaçlarını kâinat cevherlerine (Kâinat cevheri) ve kâinat cevherlerinin de bu ihtiyaçlar karşısında gösterecekleri reaksiyonları tekrar ruhlara yansıtır. (63) Ruhlar ile kâinat Aslî Prensibin kudreti sayesinde, birbirlerine sanki bir aynadan yansıtılıyormuş gibi yansıtılırlar. (20) İşte bu yüksek kudret, kâinatta, yani madde kâinatında en ince cevherler hâlinde olan “tesirler”le tecelli eder. (63) Böylece büyük icapları taşıyan bu tesirler, kâinatın bütününden en küçük zerresine kadar her tarafına nüfuz ederler ve fonksiyonlarını yaparlar. (63) Bu fonksiyonlara göre madde cevheri şekillenir, inkişaf eder, toplanır, dağılır, formasyonlar, deformasyonlar ve transformasyonlar geçirir ve bu suretle kâinat bütünü ve cüzleri ruhların ihtiyaçları na göre sevk ve idare olunur. (63)
Aslî tesirlerin (Aslî Prensibin tesirlerinin) iki kısmından biri (tekâmül değerleri adlı tesir grubu), ruhların ihtiyaçlarını kâinata ve onların kâinattaki reaksiyonlarını da tekrar ruhlara yansıtan kudretlerin tezahürüdür ki, bunlar endirekt olarak gelen, ruhlara ait tesirlerdir. (63-64) Bu kudretler kâinat ile ruhları birbirine yansıtmak ve bu suretle tekâmülü sağlamak için Aslî Prensip’ten gönderilmiştir. (64) Aslî kaynaktan gelen kudretlerin kâinat içinde yürüyen kısımlarını ancak “tesir” hâlinde (olarak) anlayabiliriz; kâinat dışında kalanların mahiyet ve durumları ise kâinat sakinleri için meçhuldür. (63)
Böylece ruhların ihtiyaçları kâinata ‘yüksek prensipler’in icaplarına göre tesirler (tekâmül değerleri) hâlinde yansıtılır ve maddenin verdiği cevaplar da, yine aynı kanallardan, aynı icaplarla ruhlara yansıtılır. (28) Ruh-madde endirekt ilişkisi. Kısaca, tesirler, kâinat-dışı hakikatlerin (Kâinatlar-üstü hakikatler) maddeye yansımış durumlarıdır; maddenin gösterdiği reaksiyonları da kâinat dışına yansıtan yine bu tesirlerdir. (69)
Bir ruhun madde kâinatı ile endirekt ilişkisinin tesirler kanalıyla başlaması
Kâinatta tekâmül tatbikatına ilk başlayacak bir ruhun bu tatbikata ait ilk durumları kâinatın amorf hâllerine (Aslî madde) aslî tesirlerle yansıtılır. (38) Bu tesirler, hem ruhlar âlemine, hem de kâinatları içine alan ve onlara hâkim olan, mahiyetini hiçbir vakit anlayamayacağı mız, hatta sezemeyeceğimiz Aslî Prensibin icap denilen kudretinin kâinatı mıza ait ruh-madde durumları üzerindeki ifadesi ve tecellisidir. (38) Ruhların ihtiyaçlarını kâinatlara taşıyan bu tesirler, maddede hareketleri ‘düalite prensibi’ ve “değer farklanması” mekanizmasıyla meydana getirirler. (38) İşte kâinattaki hareketler, ruhların kıpırdanışları ve davranışlarının bu tesirler kanalı yla madde teşekkülleri (oluşumları) hâlinde tecelli eden sembolik birer ifadesidir. (38) Böylece kâinata ilk giren basit, “acemi ruh”lara ait tesirler, devamları boyunca eriştikleri sahalardaki ilk maddelerin o anda, o ruhlara birer gözlem sahası olmalarını sağlarlar. (38)
Aslî ve tâli tesirler
Ruhlar ile kâinat arasındaki yolu kuran tesirler dört grupta ele alınır. (63) Bunlardan ikisi, kâinat dışından gelen aslî tesirlerdir; daha doğrusu Aslî Prensip’ten gelen kudretlerin tesir olarak tezahürleridir: (63, 64)
1- Aslî tesirlerin birinci grupta olanları (ruhlarla ilgili olanlar), ruhların ihtiyaçlarını kâinata ve onların kâinattaki reaksiyonlarını da tekrar ruhlara yansıtan kudretlerin tezahürleridir. (63-64) Bunlar kâinata endirekt (Ruh-madde endirekt ilişkisi) olarak gelen, ruhlara ait tesirlerdir. (64) Bu tesirler –aslî kaynaktan gelmekle birlikte– ruhların davranışlarının ve ihtiyaçlarının birer ifadesidir. (64) Böylece ruhların ihtiyaçları kâinata tesirler hâlinde yansıtılır ve maddenin verdiği cevaplar da, yine aynı kanallardan, aynı kudretlerle ya da icaplarla ruhlara yansıtılır. (38, 28, 64). Kâinat ile ruhları birbirine yansıtmak ve bu suretle tekâmülü sağlamak için Aslî Prensip’ten gönderilmiş bu kudretler, ruhlara tahsis edilen varlıkların ve bedenlerinin belirli yapı ve mekanizmalarına iştirak ederler. (64) Bu tesirler kâinattan içeri girince ‘Ünite’ denilen, kâinatın son tekâmül sınırlarındaki “varlıklar ve icaplar birliği”ne gelirler. (64) Ayarlanmı ş olarak oradan, varacakları ortamdaki bir bedene yönelirler. (64) Bu tesirler doğrudan doğruya tekâmülle ilgili olduklarından, yani ruhlar ile varlıklar arasındaki irtibatı sağladıklarından bunlara “tekâmül değerleri” de denir. (64)
2- İkinci grupta olanlar (maddeyle ilgili olanlar) ise Aslî Prensip’ten kâinata, tekâmül icap ve zaruretlerinden dolayı, kaba maddede meydana gelmesi gereken formasyon, deformasyon ve transformasyonlar için giren tesirlerdir. (64) Aslî Prensip’ten kaba maddeleri, madde oluşumlarını lüzumlu formlara sokmak için çıkan bu kudretler, yine kâinatın dışından önce Ünite’ye iner ve oradan da ‘âlemler’i, küreleri, varlıkları ve maddeleri tekâmül icaplarına göre hazırlamak ve yürütmek üzere, tesirler hâlinde kâinatın bütün cüzlerine ve bütününe dağıtılır ve pay edilirler ki, bunlara da “esasî tesirler” veya “esasî değerler” denir. (64) Bunlar herhangi bir madde ortamında, o ortamın cüzlerini bir nokta etrafında toplayarak bir çekirdek kurmak ve onun etrafına diğer cüzleri çekip madde teşekküllerini meydana getirmek suretiyle maddelerin, cisimlerin, kürelerin, ‘güneş sistemleri’nin, ‘galaksiler’in ve âlemlerin vücuda gelmesini sağlarlar. (64)
Dört tesir grubundan diğer ikisi ise, üstte belirtilen, kâinata giren iki ana tesirin (tekâmül değerleri ve esasi değerler ya da esasi tesirler denilen iki aslî tesir grubunun) ‘varlık’larda ve ‘madde’lerde bazı işlemlerden geçtikten sonra değişmeleriyle ortaya çıkan, varlıklardan ve maddelerden bu mahiyeti değişmiş halleriyle dışarı aktarılan ‘tâli tesirler’ denilen tesirlerdir: (63, 64, 65, 80, 44)
3- Bu gruptaki tesirler, Aslî Prensibin icapları dahilinde kâinat dışından gelen ilk ana tesirler (aslî tesirler) gibi doğrudan doğruya dışarıdan gelmeyip, kâinat içindeki belirli safhalarda bulunan bedenler, yani varlıklar tarafından beden haricine aktarılan tesirlerdir. (64- 65) Esasında yine aslî kaynaklardan gelmiş olan bu tesirler, herhangi bir beden tarafından kullanıldıktan sonra, asıl değerini kaybedip bir hayli “farklaşmış” (farklılaşmış) ve aslına nazaran kalitesi düşmüş olarak beden dışına yansımışlardır. (65) Yani bunlar aslî tesirlerin varlı klardan ve (varlık bedenliyse) ‘beden’lerden geçtikten sonra değişmiş ola rak dışarı aktarılan hâlleridir. (80, 65) Daha doğrusu bunlar, “varlıkların manyetik alanları”dır. (80) Manyetik alan. İnsanların birbirlerine yaptıkları tesirler arasında bu üçüncü derecedeki tesirlerin örneklerini görmek kolaydır. (65)
4- Bu derecedeki ya da gruptaki tesirler ise miktarca kabalaşmış değerlerdir. ( 65) Bunlar üstte belirtilen esasî tesirlerin bir ‘madde kombinezonu’nda kullanıldıktan sonra tümüyle değişmiş hâlleri olarak depo edilen ve lüzumunda otomatik faaliyetlerde kullanılan kaba tesirlerdir. (65) Mesela bir maddi sistem dahilinde veya bir beden içinde otomatik faaliyetlerin yapılması, bu “depo tesirler”in kullanılması suretiyle olur. (65) “Maddelerin manyetik alanları” bu tesirlerin kapsamına girer. (65) Manyetik alan
Bütün bu üstte sayılan tesirlerden başka, daha kaba olan ve bu tesirlerle ikinci dereceden ilgileri bulunan birtakım basit tesirler, basit değerler de vardır: Mesela bir bedende meydana gelen kimyasal reaksiyonlar, hastalara verilen ilaçlar gibi tesirler; bunlar bir atomun, bir molekülün birim düalitelerindeki değer farklanmalarına (Düalite prensibi) oranla dahi çok daha kaba oldukları için, bunlara “kaba yükler” veya “kaba değerler” denir. (66)
Ünite’den yayılan tesirler
Kâinatın bütün idaresi ancak, Ünite’den süzülerek yayılan tesirlerle mümkün olur. (238) Aslî Prensip’ten ruhların tekâmüllerine yönelik olarak gelen icaplar (ya da icaplar denilen kudret), kâinatımızın üst sınırından içeri (bu ifadeler semboliktir) girer, kâinatta “tesir” şeklinde tecelli eder, kâinatın bilemediğimiz üst sınırlarındaki Ünite’den süzülür ve madde kombinezonlarının sonsuz inkişaf ve kabiliyet imkânlarına göre, onları ve kendilerini çeşitli formasyon, transformasyon ve deformasyonlara uğrata uğrata, aşağılara doğru yayılıp dağılarak inerler ki, varacakları noktalarda ruhların ihtiyaçlarına göre tezahürlerini göstermek suretiyle de, ruh ile madde cevheri (Aslî madde) arasındaki endirekt alışveriş fonksiyonlarını sonuçlandırmış olurlar. (31, 20, 28, 38, 62) Aslî icap
Bir başka deyişle, kâinat dışından gelip Ünite ile birleşmiş olan bu icaplar; tesirler hâlinde Ünite’den süzülüp her varlığın ihtiyacına uygun olarak, kâinat içindeki topluluklara, fertlere, maddelere ve varlıklara ve en küçük zerrelere kadar bütün madde cüzlerine dağılır ve onlarda çeşitli formasyon, transformasyon ve deformasyonlar meydana getirirler. (32, 31) Böylece; büyük icapları taşıyan bu tesirler, kâinatın bütününden en küçük zerresine kadar her tarafına nüfuz ederler ve fonksiyonlarını yaparlar. (63) Bu fonksiyonlara göre madde cevheri şekillenir, inkişaf eder, toplanır, dağılır, formasyonlar, deformasyonlar ve transformasyonlar geçirir ve bu suretle kâinat bütünü ve cüzleri ruhların ihtiyaçlarına göre sevk ve idare olunur. (63) Hangi varlıktan, hangi kademeden geçerse geçsin, her tesir muhakkak surette ruhların tekâmül ihtiyaçlarını içeren bir icabı taşır ve kâinatın hiçbir zerresi Ünite’den inen bu tesirlerin haricinde değildir. (31-32)
Tesirlerin önemi ve akışı
Kâinatın yürüyüşü ve akışı, tesirler mekanizmasıyla sağlanır. (32) Her maddenin, çevresi ile olan ilişkilerinin nizam ve tertibi, yüksek prensiplerin ahengi içinde, madde kombinezonlarına yukarıdan, aşağıdan, sağdan, soldan gelen sayısız tesirlerle yürütülür ki, bu yürütülüşün gayesi de ruhların maddeleri kullanarak tekâmüllerini sağlamalarıdır. (21) Kâinat cevherinin sonsuz sayı ve şekildeki hareket imkânlarını –ruhların tekâmül ihtiyaçlarına göre– kullanan ve madde kâinatının bütün tezahüratını yine aynı gaye ile meydana getiren tesirler, fonksiyonlarını yapmak suretiyle ruhlar âleminin tekâmül ihtiyaçlarını yerine getirmiş olurlar. (62-63) Yani ruhların tekâmülü için lüzumlu, maddedeki her hareket, her değişme ve her inkişaf ancak tesirlerle sağlanır. (63)
İnkişaf, kâinat içindeki maddelerin bünyelerindeki hareketlerin artması, madde kombinezonlarının kompleksleşmesi, tesirlere hedef olma sahalarının genişlemesi, değerlerinin artması hâlidir. (37) Maddelerin inkişafları ve ruhların tekâmüllerine hizmet edebilmeleri ancak tesirlerle mümkün olabilir. (62)
Tesirler, sonsuz varyeteleriyle çeşitli madde kombinezonları hâlinde, madde bünyelerine girer ve maddeler arasındaki sayısız alışverişleri sağlarlar. (69) Bütün bu tesirler, kâinatı baştanbaşa ve hiçbir insan idrakinin kavrayamayacağı karmaşık bir şebeke hâlinde sararlar. (69) Bunların her zerresine Aslî Prensibin yüksek icapları hâkimdir. (69) Bütün bu tesirler, sayısız varyetelerine rağmen, ‘İlâhî nizam’ın büyük ahengi içinde kâinatın en ince maddelerinde tecelli etmiş tek bir kudret hâlinde fonksiyonlarını yaparlar. (69) Kâinatın ilk zerresinden bütününe varıncaya kadar insanların “maddi, manevi”, “cismanî, ruhanî” diye nitelendirmiş oldukları her şey, ancak ‘yüksek prensipler’in icaplarını taşıyan bu tesirlerin nizam ve tertipleri dahilinde yürüyebilir. (69) Bu noktayı bütün incelikleriyle sezebilenler, kâinatta tesirlerden uzak hiçbir akış ve oluşun mümkün olamayacağını idrak etmekte zorlanmazlar. (69) Özetle, her olay, her durum, her şey ancak, ilâhî nizamın büyük ahengi içinde, bu tesirler mekanizmasıyla sağlanır. (78)
Tesirler ve değer farklanması
Kâinatın sevk ve idaresi doğal olarak kâinat içindeki alt ve üst, çeşitli mekanizmalarla ve vazife prensipleriyle yürütülür. (63) Ruhların ihtiyaçlarını kâinatlara taşıyan aslî tesirler, maddedeki hareketleri ‘düalite prensibi’ ve değer farklanması mekanizmasıyla meydana getirirler. (38) İcapların maddelerde gerçekleşmesi, tesirlerin, düalite prensibi ve değer farklanması tekniği ile fonksiyonlarını yapması demektir. (62) Bir maddenin bünyesindeki hareket muhtevasının şu veya bu şekilde azalması veya çoğalması, o maddenin değerlerinin değişmesi, yani bu değerlerin artması veya eksilmesi demektir ki, bu da o madde ünitesinin iki zıt değerinden birine veya ötekine dışarıdan gelecek tesirlerle olmaktadır. (27) Hareket kompleksleri
Tesirler, varlık ve beden
Bir ruhun bütün davranışlarına kâinatın sonuna kadar mâkes (yansıma yeri) olmak ve o davranışların cevaplarını tekrar ona iade etmek üzere hizmete sokulmuş olan ‘varlık’ denilen çok ince enerjiler veya tesirler topluluğu, kaba âlemlerin Dünya gibi kaba kürelerine doğrudan doğruya tesir edemez. (53, 85) Oysa ruhun –çeşitli tatbikatları sırasında– bu kaba kürelerin maddeleriyle de karşılaşması gerekmektedir. (85) Bu yüzden, varlığın, içinde tatbikatlarda bulunacağı kaba âlemdeki maddelerle ve varlıklarla (buradaki varlıklar ifadesiyle ruhun vasıtası olan varlık değil, canlı denilen bedenli varlıklar kastedilmektedir) bir tesirleşme vasıtası olarak, o âlemin bir küresindeki (dünyasındaki) maddelerden kaba bir beden kurması ve kullanması zarureti belirir. (85, 57) Varlık, böylece, bu beden sayesinde, hem kaba maddelere ve onlarla kendi haricindeki diğer bedenlere tesir ederek, ruhunun ihtiyaçlarına ilişkin faaliyetlerini yapabilecek, hem de o küredeki kaba madde kombinezonlarından ve bu kombinezonlar ile diğer bedenler arasındaki ilişkilerden doğacak olay (Olaylar) vibrasyonlarını ruhuna gönderebilecektir. (92, 60-61, 57)
Dünya’ya gelen tesirler, süzgeç mekanizmaları, transformatör istasyonlar
Bütün varlıklarıyla birlikte kâinatın her zerresine bir sürü tesir gelir. (91) Milyarlarca zerrenin oluşturduğu bir cisme, milyarlarca cismin oluşturduğu bir güneş sistemine, milyarlarca güneş sisteminin bulunduğu bir galaksiye, sayısız galaksinin bulunduğu bir âleme ve nihayet hidrojen realitesi dışındaki sayısız âlemlerden oluşan kâinat bütününe gelen tesirler kompleksinin bir zerresini dahi insan idraki lâyıkıyla kavramaktan âcizdir. (91)
Dünya’mıza Güneş’ten, Ay’dan, yıldızlardan, diğer gök cisimlerinden ve gezegenlerden milyarlar kere milyarlarca, direkt ve endirekt tesirler gelir ve bir tesirler şebekesi bütün Dünya’yı kucaklar. (67) Dünya’daki varlıklar ve maddelerin her zerresine ayrı ayrı yüz binlerce tesir geldiği gözönüne alınırsa, Dünya’ya inen bu tesirlerin tümünün toplamının hiçbir sayıya sığmayacak miktarda olduğunu tahmin etmek zor değildir. (67) Bu gelen tesirler arasında hiç şüphesiz Dünya’yı büyük zararlara sokabilecek olanları da vardır. (67) Fakat çok yukarılardan gelen büyük tesir kaynaklarına ait tanzim mekanizmalarından başka, tâli tesirler için dünya etrafında kurulmuş bazı ‘süzgeç mekanizmaları’ da vardır ki, bunlar, bu kudretli tesirleri süzerek Dünya’yı verebilecekleri zararlardan korurlar. (67) Bu süzgeç mekanizmalarının hedefi, Dünya’nın kaldıramayacağı kadar güçlü olan tesirlere yol vermemektir. (67) Bu çeşitli mekanizmalar sayesinde o tesirlerin bir kısmı Dünya’ya uğramadan geçer giderler. (67) İşte, madde kâinatında tesirlerin yukarılardan aşağılara inmeleri sırasında değer ve güçlerini gitgide kaybetmeleri, süzülmeleri veya elenmeleri şeklinde kendini gösteren, tesirleri aşağıdakilerin kapasitelerinin kaldıramayacakları hallerden kaldırabilecekleri hallere indirgeyen veya dönüştüren ve böylece çeşitli şekillerde, tesirlerin aşağıdakilere zarar vermelerini önleyici, koruyucu süzgeç işlevi gören mekanizmalar vardır ki, bunlara süzgeç mekanizmaları denir. (67, 68)
Diğer bir süzgeç mekanizması da Güneş’ten gelen tesirlerin atmosferde kurmuş olduğu koruyucu bir mekanizmadır: (67) Bu da, dışarıdan gelen veya Dünya’da yapay olarak yaratılan fazla radyoaktiviteler gibi dünyayı büyük zararlara uğratabilecek bazı radyasyon ve tesirleri değiştirir ve zararsız bir hale sokar. (67) Bu öyle bir şekilde işler ki Güneş’ten veya oradan buradan gelen vibrasyonlara –Dünya’ya zararlı olmadıkları sürece– dokunmaz. (67-68) Atmosferdeki bu mekanizma ancak, bu vibrasyonların dozları belirli sınırları aşarak Dünya’ya zarar verebilecek bir hale geldikleri andan itibaren –otomatik olarak– çalışmaya başlar, o zararlı, belki de öldürücü radyasyonları zararsız hale getirinceye kadar çalışır ve onların dozlarını normal seviyeye indirince de faaliyetini durdurur. (68) Mesela böyle bir mekanizma atmosferde olmasaydı, Dünya’da meydana getirilen radyoaktiviteler pek çok ölüme neden olabilirdi. (68)
Öte yandan, dünya-dışı kaynaklardan gelen ince tesirlerin dünyadaki bir insana, mesela bir medyoma inene dek dönüşümler, süzülmeler ve kabalaşmalar geçirmesini sağlayıcı birer transformatör olarak işlev gören, her biri vazifeli varlıklara ait olan tesir sahaları vardır ki, bunlara da ‘transformatör istasyonlar’ adı verilmiştir. (147, 148)
Otomatizmayı sağlayıcı silsilevî tesirler zinciri
Bazı tesirler, bir maddeyi harekete geçirmelerinden sonra, o maddenin hareketlerinin başka maddelerin hareketlerini icap ettirmesi ve bu başka maddelerin hareketlerinin de daha başka maddelerin hareketlerini icap ettirmesi suretiyle, bir silsilevî tesirler zinciri meydana getirirler ki, bu da bir tür ‘otomatizma’ oluşturur. (69) Kâinatta bu tür otomatizmalarla yürütülen bir sürü iş vardır. (69) Fakat bu tür silsilevî otomatik faaliyetler de yine, ancak yukarıdan gelen vazifeli varlıkların tesirlerinin kontrolleri altında cereyan eder. (69)

