Otomatizma; bitki, hayvan ve insanlar için “inkişaf hedefine idrakli olarak yürüyemeyen bir varlığın (Varlık), ‘inkişaf’ hedefine yönelik vazifeleri, hareketleri, davranışları, işleri, dıştan gelen tesirlerin (tâli tesirlerin) etkisi altında, idrakli olmaksızın yapması ve bunu sağlayan tesir mekanizması” olarak tanımlanabilirse de, gerek bitkilerdeki, hayvanlardaki ve insanlardaki inkişaf otomatizmalarının birbirlerinden çok büyük farklar göstermesi, gerek terimin daha önceki inkişaf safhaları için de çok farklı bir anlamda kullanılıyor olması ve gerekse terimin tabiat faaliyetleri ve beden içindeki faaliyetler (iç organların faaliyetleri) ile ilgili başka anlamlarda kullanılıyor olması; terimin genel bir tanımının yapılması yerine, farklı kullanımlarının, kullanıldıkları alanlara göre ayrı ayrı ele alınmalarını zorunlu kılmaktadır.
“Otomatik” sözcüğü otomatizma adının sıfatıdır. Bir davranışın otomatik olması demek, o davranışın idrakli olarak yapılmamış olması demektir; insan ‘idrak’inin gitgide artması demek, otomatizmalardan gitgide sıyrılması, kurtulması demektir ve idrak arttıkça kendisine tanınan özgürlük de artar. (72, 102,165, 100)
Ruhların pasif intibaklar safhasındaki mekanik–otomatik tekâmülü
Henüz varlık safhasına girmemiş, ‘ilk hidrojen atomu’ kademelerindeki ruhlar için, yani hidrojen atomuna bağlanmış ruhlar için ancak "mekanikotomatik” bir tekâmül seyri vardır. (42, 50 ) Henüz özgürlük ve idrakleri sözkonusu olmadığından bu safhada (Pasif intibaklar safhası) ileri safhalara ait sınavlar, eprövler de mevcut değildir. (45, 43) Onlar sadece muntazaman yürüyen ve gittikçe kompleksleşen atomun hareketlerine otomatik olarak uymaya mecburdurlar. (45) Bu safhadaki ruhlar, pasif olarak atomların bünyelerindeki hareketlere sürüklenmekle, uymakla “mekanik-otomatik tekâmül”lerini yaparlar. (45) Hidrojen atomu inkişaf ettikçe ona bağlı olan ve onun hareketleri ile intibakını sağlayan ruh da, mekanik-otomatik bir tempo ile gayet yavaş olarak tekâmül eder. (51) Bu tatbikat sayesinde, ‘varlık safhası’na doğru ilerledikçe, ruhlar maddeler arasındaki ilişkilere ait bazı içgüdüsel davranışlara ya da maddeler arasındaki ilişkilerin ‘nedensellik prensibi’ karşısındaki durumlarına ait ilk içgüdülere hazırlanırlar. (43, 51)
Otomatizma teriminin varlık safhasındaki anlamı
Ruhların ‘hidrojen âlemi’ndeki otomatik veya yarı idrakli tekâmül safhalarına geçişleri, maddelerin birer varlık hâline geçişleriyle başlar. (50) Bu safhadan itibaren ruhların maddenin hareketlerine pasif ve mekanik olarak intibak tatbikatları bitmiş, ilk basit aktif davranışları başlamış ve maddelerde de artık “ruhların aktif davranışlarıyla inkişaf” prensibi başlamıştır. (193, 192) Hidrojen âlemi denilen bu safhada ruhlar –maddenin ilk inkişaf safhalarında olduğu gibi– dağınık madde hâlleri içinde pasif olarak –mekanik yürüyüşlerle değil– otomatik veya yarı idrakli hâllerde gösterecekleri cehit ve gayretlerine göre tekâmül ederler. (58)
Varlığın meydana gelmesiyle, ruhların hidrojen âlemindeki otomatik veya yarı idrakli tekâmül safhaları başlamış olmakla birlikte, yeni meydana gelmiş bir varlık, idrak bakımından, idraksiz denilecek kadar, pek basit ve ilkel durumdadır: Onda mevcut olan, ancak bir “mekanik içgüdü”dür; bu, varlığın hidrojen âleminde geçireceği, çeşitli safhalardan oluşan uzun inkişaf süreci boyunca, yerini, tedricen, önce “sezgiiçgüdüler”e, sonra sezgilere, sonra “sezgi-idrakler”e ve sonra “ilkel idrakler”e bırakarak ilerleyecektir. (50, 54, 56)
Meydana gelmesinden sonra varlığın ilk kullanabileceği madde kombinezonları, önceleri bitki bedenlerinin en basit ve en ilkel hücreleridir. (56) Bu safhada, hem ruhların ilkel bir faaliyeti, hem de bu faaliyeti çok sıkı kontrol altında tutan ve destekleyen bir otomatizma prensibi mevcuttur. (193)
Otomatizma teriminin bitkilik safhasındaki anlamı
Bitkilik safhasındaki inkişaf da otomatiktir; bitkilerde, idrakin en basit hâli olan “otomatik içgüdüler” bulunmaktadır ve dolayısıyla onların, çok basit olmakla beraber, bu “ilkel canlılık” durumlarına yetecek kadar otomatik ve basit müdahaleleri içeren birer ‘inkişaf mekanizması’ mevcuttur. (100, 115) Bir birim düalite içinde işleyen bu mekanizma, bitkilik safhasındaki içgüdüleri hayvanlık safhasının otomatizmasına hazırlar. (103, 100) Bitkilerde ilk ilkel sezgilere geçişin alıştırmaları başlar. (193) Bu safhada özgürlüğün sınırı –yine pek dar olmakla beraber– bir miktar daha genişletilmiş ve “sezgi otomatizması” başgöstermiştir. (193) Bu sezgi otomatizmaları ileride kapsam kazanarak hayvanlardaki sezgilere dönüşecektir. (193)
Bitkilerdeki idrak ve irade özgürlüğü insanlarınkine oranla o kadar ilkel ve basittir ki, bunun objektif olmaktan ziyade, sübjektif bir karakteri vardır ve bunu da insan idrakinin kavrayabilmesi hemen hemen mümkün değildir. (100) Bu yüzden onlardaki inkişaf, insanlara tümüyle mekanik bir yürüyüşe tâbiymiş gibi görünürse de, aslında bu, bir görünüşten ibarettir. (100) Çünkü bu safhada ‘pasif intibaklar safhası’nda olduğu gibi yalnızca ‘Ünite’den gelen tesirlere tâbi olma ve bu tesirlerin maddede yaptıkları hareketlere intibak etme mecburiyeti sözkonusu değildir: (100) Bitkilerde içgüdüsel hamle ihtiyaçları belirmiş ve bunun basit tatbikatları da başlamıştır. (100)
Bu ‘içgüdüler’ onların hayat icaplarına yeterli gelecek kadar idrakin yerini tutmaktadır. (99, 100, 116) Nitekim bir bitkinin fizikte bilinen kılcallık özelliğine uyarak topraktan gıdasını kökleri vasıtasıyla alıp bedenine yayabilmesi, onları bedeninde kullanabilmesi ve harcayabilmesi, insanlar için “saklı kalacak” kadar ilkel olan içgüdüsel hamlelerini gösterir. (100) Bu durum, o bitkinin yaşaması için kaba maddeye yaptığı müdahalesinin en basit şeklini ifade eder. (100) Bu durum, bitkinin diğer hayatî fonksiyonlarında da aynıdır. (100) İşte bitkilerdeki inkişaf, bu anlamda düşünmek şartıyla, “otomatik”tir. (100)
Otomatizma teriminin hayvanlık safhasındaki anlamı
Bitkilerdeki sezgi otomatizmaları hayvanlarda kapsam kazanarak sezgilere dönüşmüştür. (193) Hayvanlarda idrak ve irade özgürlükleri, bitkilerdekine kıyasla, artık insanların dikkatine çarpabilecek kadar inkişaf etmiş bulunmaktadır. (100) Hayvanlardaki otomatizma bitkilerdeki otomatizmaya kıyasla geniş mahiyet farkları kazanmış bulunmakla birlikte, insanlardakine kıyasla halen ağır ve kaba durumda kalır. (165)
İnsanlarda idrakli karakteriyle “vicdan” denilen formunu alan, inkişafı sağlayan “inkişaf mekanizması”, bitki ve hayvanlarda otomatik olarak işler, içgüdülere ayarlanmış düzeydedir. (101, 100, 99) Bu inkişaf mekanizması, “bitkilik safhasındaki içgüdüler”i “hayvanlık safhasının otomatizması”na, “hayvanlık safhasındaki otomatizmalar”ı insan hayatındaki “vicdan duygusu safhası”na, insanları ise vazife sezgisi ve bilgisi idrâklerine, yani ‘vazife plânı’na hazırlar. (103)
Mesela açlık hissi, bir köpeği gıdasını arama vazifesini köstekleyen “korku veya tembellik duygusu”nu yenmeye sevk eder: (101) O bu duygusunu yener; çünkü açlık hâli, kendisini gıdasını bulmak üzere çevresinde araştırmalar yapmaya, cehit ve gayret göstermeye mecbur eder. (101) Bu da ona, tıpkı insanların vicdan mekanizmasında olduğu gibi, bir sürü tatbikat zemin ve imkânları hazırlar: Gıdasını bulamayabilir, aç kalabilir, gittiği yerlerde dayak yiyebilir, hemcinsleriyle boğuşabilir ve nihayet öldürülebilir. (101) Bütün bunlar, o hayvanın varlığında, gelip geçici de olsa, bir sürü otomatik iç çatışmalarla cereyan eder. (101) Öte yandan, yukarıdan gelen şiddetli tesirler, yukarıdan kurulan sevgi bağları, ona yeni doğan yavrusunu beslemek ve büyütmek vazifesini yükler. (101) Gelen bütün bu tesirler karşısında göstereceği ‘cehit’ ve gayretler, insanlardaki vicdan mekanizmasının hayvanlardaki karşılığı olan bir “birim düalite” ile yürür ki, hayvanları insanlardaki vicdan düalitesine işte bu birim düalite (inkişaf mekanizması) böyle, otomatik olarak hazırlar. (101)
Hayvanlarda henüz bir toplum hayatı başlamamış olmakla birlikte, buna doğru ilk hazırlıkları ifade eden oldukça mânâlı topluluklar vardır. (77) Mesela karıncaların, arıların, toplu hâlde yaşayan bazı hayvanların otomatik toplulukları buna örnek olarak gösterilebilir; bunlar insan hayatındaki mâşerî plânlara aday olan varlıkların tertipli hazırlanı şlarıdır. (77) Kuşkusuz bunları birbirlerine bağlayan üst tesirler ve bağlar vardır ki, bunlar da bu sahalarda çalışan vazifeli varlıklardan gelmektedir. (77) Böylece, kışlık yiyeceklerini biriktirmeleri için karınca toplulukları teşkilatlandırılır, aynı şekilde arı toplulukları da. (77) Bazen yuvalarını, saldırgan kartallara karşı korumak için civardaki bütün leylekler bir araya toplanarak o kartallarla bir ordu hâlinde savaşırlar. (77) Bazı vahşi hayvanlar aç kaldıkları zaman sürüler oluşturarak avlanmaya çıkarlar. (77) İşte hayvanlarda sık görülen bu hâller, onların daha üst mâşerî plân hazırlıklarının içgüdüsel tatbikatını yapabilmelerini sağlamak için vazifeli varlıklar tarafından gönderilen lüzumlu tesirlerle meydana getirilmektedir. (77)
Bir karınca yuvası sakinlerinin, kendi yuvalarını korumak için hemcinsleri ile yaptıkları mücadeleler, dövüşmeler lüzumsuz ve boş hareketler değildir. (274) Ötekilerin bu yuvadakilere hücum etmesi, onların da hücum edenlere karşılık vermesi, karınca hayatının o varlıklara öğretmesi icap eden bazı melekeleri onlara otomatik olarak kazandıran tertiplerdir. (274) Bütün bu hâller; karıncaların, arıların, böceklerin teşkilatlanma, bir araya toplanma, mâşerî plânlara liyakat kazanma ve nihayet günün birinde yüksek vazife plânının yolunu tutmuş insanlar arasına karışma durumlarının en basit ve otomatik hazırlıklarını yapabilmeleri için; aslî direktiflerden gelen büyük ‘tabiat’ nizamının, bu varlıkların hisselerine ayrılmış kısımlarıdır. (274-275) Onlar, böylece otomatik olarak (yani vazifelilerin tesirleriyle sağlanan otomatizma altında) kurulmuş teşkilatları sayesinde, hayatlarını sürdürmek, nesillerini üretmek, topluluklarının selâmetini muhafaza etmek ve bütün bu faaliyetlerin arkasında saklı bulunan inkişaflarını sağlamak uğruna yüklenmiş oldukları bir sürü iş ve vazifeyi, birbirlerine zarar vermeden, büyük bir sadakatle yaparlar. (275)
İnsanlık safhasının ilk kademelerindeki otomatizma
İlk insanlarda, yani insanlığın ilk kademelerinde sonraki tekâmül kademelerine nazaran en bâriz olan şey; idrak noksanlığından ileri gelen bir otomatizmanın hâkimiyetidir. (197) O, çoğu zaman, yaptığı işin ancak ya yarı idrakine varmış ya da hiç idrakine varamamış durumdan daha ileri bir kudret gösteremez. (197) Hatta bu durum, ‘insanlık safhası’nın oldukça ileri kademelerine kadar birçok halde böyle devam edebilir. (197) “Tam idrak”, tüm insanlık safhası boyunca oluşmaz. (197) Otomatik, yarı idrakli inkişafların tam idrakli bir safhaya dönüşmesi ancak vazife plânında mümkün olur. (237) Zaten bütün bu otomatizmaların gayesi de insanları, “vazife bilgisi ve idraki”ne hazırlamaktır. (197)
İnsanlık safhasının ilk kademelerindeki bir insanın önüne birtakım çekici veya itici ağır olaylar sürülerek, idrak ve iradesinin ‘inkişaf mekanizması’nın istenilen üst unsuruna otomatik olarak yönelmesi sağlanmaya çalışılır. (105) Doğal olarak az çok zorlayıcı bir karakter taşıyan bu hâl, serbest iradeyle yönelmede (üst kademelerde) olduğu gibi pek kolaylık içinde cereyan etmez. (105) Aksine burada otomatizmanın zaruretlerinden olarak, ortaya sürülecek sayısız olayın genellikle ıstıraplı ve sıkıcı olan mahiyetleri o insanın iradesini yola sokuncaya kadar, ona pek çok zahmet, azap, hatta icap ediyorsa işkence ve ölümler hazırlar; tâ ki onun, kendi serbest hâliyle kullanamadığı iradesi, istenilen üst unsura yönelebilecek kudreti kazanmış olsun. (105)
İdrakleri henüz otomatik sezgi kademesinde bulunan ilk insanlar, topluluk hayatından ziyade ferdî hayatlar geçiriyorlardı. (164) Rastlanan küçük topluluklar ise bugünkü mânâda anlaşılan büyük mâşerî topluluk kavramlarından çok uzak ve bambaşka topluluklardı. (164) O zamanların bu gelip geçici toplulukları da açlık kaygısı, korku içgüdüsü, cinsel ihtiyaçlar gibi çok basit birkaç içgüdüsel sezgiden ileri gelen ihtiyaçlar altında oluşmaktaydı. (164)
İlk insanlar, ileride edinecekleri geniş çaptaki özgürlüklerinin kendilerine kazandıracağı, bedenlerine idrakleriyle direkt olarak müdahale edebilme imkânlarına henüz sahip değillerdi. (165) Eğer kendi başlarına bırakılsalardı inkişaf mekanizmalarının (otomatik safhadaki vicdanlarının) denge seviyelerini üst kademelere kendi kendilerine yükseltemezlerdi. (165) ‘İnsan-altı kademeleri’ndeki otomatik yürüyüşlerinden yeni ayrılmaya başlamış bulunan bu ilk insanlara bu yüzden, dış ferdî müdahalelerin lüzum ve zaruretleri bir süre daha devam etmiştir. (165) Yani, inkişaf mekanizmalarının denge seviyelerini yukarılara çıkarabilmelerini sağlamak maksadıyla, ilk insanların idraklerine “dışarıdan (vazife plânı vazifelilerince) ferdî müdahaleler”de bulunulmaya bir süre daha devam edilmiştir. (165) Doğal olarak,idrakler kendilerini toparladıkça, yani ‘görgü ve tecrübeler’le kapsamlarını genişlettikçe özgürlükleri artmış, o oranda da “dış müdahaleler” idraklerin daha ziyade, “kendi inkişaf mekanizmalarına bizzat kendilerinin müdahale edebilme imkânlarını arttırma” yönüne yönelmiştir. (165)
İdrakin kendi kendisine müdahalesi, ‘insanlık hayatı’ başlangıcında ancak dış müdahalelerle ve yardımlarla mümkündür. (165) İnsanlar ilk devirlerde her şeyi otomatik ve idraksizce yapıyorlardı. (165) O yüzden insanlar buna “içgüdü” demişlerdir. (165) “İlk zamanlar” da (ilk devirlerde), üst mâşerî plânların insanlar üzerinde daima müdahalesi olmuştur. (165) Fakat buradaki müdahale ifadesi yanlış anlaşılmamalıdır. (165) Buradaki müdahaleden maksat; yönlendirmek, organize etmek, programlamaktır. (165) Bundan daha aşırı mânâdaki müdahaleler insanlık safhası ndakilere yapılmaz. (165) İşte “ilk zamanlar” daki bu dışarıdan (insanlara kendi öz varlıklarından değil de, vazifelilerden) gelen vibrasyonların idrakteki klasik ifadesi “içgüdüler”dir. (165) Fakat insanlardaki içgüdüleri, hayvanlardaki daha ağır ve kaba otomatizmalardan (hayvanlardaki içgüdülerden) ayrı tutmak gerekir. (165) Çünkü bu iki otomatizma arasında geniş mahiyet farkı vardır. (165)
Böyle farklar bitkilerdeki otomatizmalar ile hayvanlardaki otomatizmalar arasında da mevcuttur. (165)
İnsanlık safhasının ilk kademelerinde vicdanın otomatikliği
İnsanlıkta vicdanın inkişafı esas olarak otomatik, yarı idrakli, az çok idrakli olmak üzere üç safha gösterir. (101, 115, 173, 103, 125, 130, 166) Otomatik vicdan safhası, insanlığın “ilk zamanlar”ına (ilk devirlerine) aittir. (101) İnsanlığın ilk kademelerindeki otomatizmayı hayvanlık otomatizmasından ayıran özgürlük ve serbestlik hâli, hayvanlarda mevcut olmayan sorumluluk duygusunun ve idrakinin insanlarda –bir sezgi hâlinde de olsa– doğmaya başlamış olduğunu gösterir. (102)
İnsanlığın ilk kademelerindeki vicdan mekanizması ne kadar bâriz olmasa da ve ne kadar otomatik görünürse de, yine hayvanlardakine nazaran az çok idrakli hareketlerle zenginleşmiş haldedir. (101) Mesela, yavrusuna büyük bir sevgi bağıyla bağlı olan “ilk insan kademesi kadını”nın (insanlık safhasının ilk kademesindeki bir kadının) idrakinde, analık yükümlülüğüne ilişkin az çok güçlü duygular, sezgiler ve hatta bilgi kırıntıları vardır. (101) O, çocuğunu, bir hayvanın yavrusunu beslediği gibi, sadece kör içgüdülerine uyarak beslemez. (101) Çocuğunun hasta olmaması, rahatsız edilmemesi, ölmemesi için aklı erdiği kadar tedbirler almanın ve bu tedbirlere göre bazı fedakârlıklara katlanmanın lüzumunu kabul eder ve bu yolda ‘cehit’ ve gayret gösterir. (101-102) Biraz büyüyen çocuğunu –hayvanların yaptığı gibi– silkip atmaz; aklının erdiği, bilgisinin yettiği kadar, onun eğitim ve öğretimiyle de meşgul olmanın lüzumunu idrak ettiğini gösteren davranışlarda bulunur ki, bu da, o yolda çocuğuna karşı bir analık borcuna ilişkin yükümlülüğünün bulunduğu sezgisine az çok varmış olduğunu gösterir. (102)
İnsanlardaki otomatizmanın işleyişi ve otomatizmaların gayesi
Geçimini küfesiyle sağlayan bir hamal, bir insanın paketlerini çarşıdan eve o insana yardım etmek için değil, para kazanmak için yapar ki, işte bu, o insanın hamala otomatik olarak yaptırdığı bir iştir. (71) Otomatizmanın çeşitli karakterlerinden biri de bu örnekte olduğu gibi, birisini aklı ermediği bir maksat uğrunda aldatıcı veya oyalayıcı birtakım tavizlerle yürütmektir: (72) Bir insanın ‘tekâmül’ yolunda otomatik olarak yürümesi demek, varması gereken hedefe bilerek ve isteyerek gitme kudretini gösteremeyen o insanın, nefsaniyetlerine göre önüne birtakım çekici oyuncaklar serilerek veya korkutucu, sindirici pozisyonlar çıkarılarak, istenilen yolda yürümesinin sağlanması demektir. (72) Büyük gayelerin gerçekleşmesine yönelik işler böyle birtakım otomatizmalarla başlar. (72) Bu otomatizmaların ilk yürüyüşlerini hazırlayan hissî ve nefsanî düşünce ve arzular da müspet veya menfî fonksiyonlarıyla, bu otomatizmaların güçlü birer öğesi olurlar. (72)
İnsanlığın dünyadaki ilk ve son vazifesi, vazife plânına hazırlayıcı icapları yerine getirmektir. (168) Zaten insanlar, “üst yardımcı tesirlerin müdahaleleri”yle en idraksiz ilk kademelerinden, dünyadaki en yüksek idrake, vazife sezgisinin idrakine kadar geçen bütün tekâmül kademelerinde bu icaplara ister istemez uymaktadırlar. (168-169) Bu uyuş ya tümüyle otomatik karakterdeki ya da az çok aydınlık bir sezgi içindeki mekanizmalarla meydana gelmektedir. (169) Bu idraksiz veya yarı idrakli otomatizmalar insanların, vazife plânlarına hazırlanmalarını sağlayacak çeşitli teknik imkânlara sahiptirler. (169)
İnsanlık safhasındaki bütün otomatizmaları n gayesi insanları, “vazife bilgisi ve idraki”ne hazırlamaktır. (197) ‘Dünya Okulu’, bitkileri hayvanlık ve hayvanları da insanlık safhasına çeşitli otomatizmalarla hazırladığı gibi, insanları da “vazife bilgisi ve organizasyon sistemleri sezgisi”ne hazırlayıcı çok zengin varyetelerle dolu bir okuldur. (72-73)
“Dünya Okulu” kudretli bir tekâmül vasıtasıdır, mükemmel bir hazırlayıcı okuldur: Çünkü şuur ve idrakleri vazife bilgisine doğru zorlayan programlı ve tertipli olaylarla kurulmuş büyük bir otomatizmanın –insanları sevk edici– her türlü malzemesi, sayısız his ve nefsaniyet unsurları “Dünya Okulu”nda mevcuttur. (72) Dünya ile ilgili vazifeliler de bu vazifelerini, insanlar arasında bu malzemeleri kullanarak yapmaktadırlar. (72) İnsan varlığı, idrak sahasında sayısız sınav (Sınavlar), epröv, ıstırap, azap ve ‘gözlem’e, kısacası bir sürü olaya yer verilerek, icap eden otomatizmalarla (cinsellik otomatizması, sevgi otomatizması vs.) vazife sezgisine hazırlanmaktadır. (102, 130, 176)
Otomatizmalardan adım adım kurtulmanın anahtarı
İnsan, insanlık kademelerinde ilerledikçe vicdan realitesine ait duygu, bilgi ve idraki artar ve o oranda da özgürlüklerinin sınırları genişler. (102) İdraki genişledikçe de insan; yapması ve yapmaması icap eden şeyleri daha iyi sezmeye başlar, onlara uymak mecburiyetini duyar; fakat böyle olunca da, bu kez bizzat kendisi, özgürlüklerini sınırlandırmak zaruretini duymaya başlamış olur. (102) Bu suretle vicdan mekanizması gittikçe daha iyi idrak edilir ve insan o oranda otomatizmadan kurtulur ki, bu da onun adım adım vazife sezgisine yaklaşmasını sağlar. (102) Nihayet oldukça uzun bir süre sonra vicdan düalitesinin dengeleri “vazife sezgisinin ve bilgisi”nin eşiğine dayanır. (102)
İdrakler genişledikçe ve yapılacak işlerin neden ve sonuçları hakkındaki ‘öz bilgiler’ arttıkça sonuçlar yavaş yavaş daha iyi görülür ve aradaki çekici veya korkunç otomatizma vasıtaları da birer birer fonksiyonlarını kaybetmeye başlarlar. (72) Bu, annenin, çocuğunun başını yıkayabilmesi için, artık onu korkutması veya ona şeker vaat etmesi lüzumunun ortadan kalkmasına benzer. (72, 259) O zaman insan hedefini daha iyi görerek, doğrudan doğruya o hedefe ulaşmanın idrakine sahip olmaya ve lüzumuna inanmaya başlamış, vazife plânına doğru yürüyüşün sezgilerini kazanmış bulunur. (72)
İnsanlardaki otomatizmayla ilgili diğer bilgiler insanlardaki otomatizmayla ilgili diğer bilgiler:
• Dikkatli hareket etmeyip kötülüklerden kaçmada başarılı olamayan bir insanın kazanmak zorunda olduğu bu başarısı, bu kez ona, vazifelilerin yardımıyla, otomatik yollardan, onu zorlayarak sağlayacak imkân ve tertipler önüne çıkarılarak kazandırılır. (201) O insan, hayat şartlarının birdenbire çatılan kaşları, ekşiyen yüzleri karşısında nedenini idrak etmeden, çok güç durumlara düşmeye başladığını görür, işleri tersine dönmeye başlar, maddi, manevi üzüntüler, acılar birbirini takip eder. (200)
• ‘Sevgi’; vicdanın hem üst unsurlarını destekleyerek, müspet yollarda meydana getirdiği olaylarla –direkt olarak, şuurlu bir idrakle– öz bilgilerin çoğalmasına yardım eder, hem de bazen vicdan mekanizmasının alt unsurlarını tahrik edip neden olduğu ‘ıstırap’lı ve azaplı sonuçlardan doğan ‘kıyas bilgisi’ yoluyla, –endirekt ve otomatik olarak– öz bilginin artmasına hizmet eder. (129- 130)
• Kıskançlık, ‘bencillik’, gurur, kibir, kabadayılık, para ve şöhret hırsları gibi, sevgiyi zehirleyici daha kaba “madde kombinezonları” (Madde kombinezonu) sevgi kombinezonlarına karıştıkları takdirde, o kombinezonlardan yayınlanan bulanık, karışık ve ağırlaşmış enerjiler, daha alt ‘realite’lerle bağdaşmaya başlayacaklarından (vicdan dengesi aşağıya doğru bozulacağından), vicdan mekanizmasının otomatik olarak işlemelerinin sonuçlandıracağı birtakım ıstıraplı olaylara yol açarlar. (133-134)
• Gaye; dünyadaki her vasıta ile insanları vazife plânı sezgilerine otomatik, yarı idrakli ve idrakli olarak hazırlamaktır. (173)
• ‘Aile’ hayatının ilk kudretli hazı rlayıcı unsuru cinsiyet otomatizmasıdır. (176) Sevgi
• ‘Uluslar’, oluşmalarının hakiki hedeflerini kaybetmeden yükselmek istedikçe ve bu istek yolunda cehit sarf ettikçe, “liyakat derecesi ayarları” yükselir ve bununla oranlı olarak tekâmül otomatizmaları da yükseltilir. (172)
• ‘Mâşerî plân’, kendi imkânları içindeki inkişaf icaplarını yerine getirmek için, birbirine dayanarak ve birbirinden habersizce güçler alarak yan yana yürüyen ‘ferdî plân’ların bir sentezidir ki, bu da insanlık hayatındaki inkişaf otomatizmasının bir zaruretidir. (198)
• ‘Dinler’, insanların inkişafları için korku içgüdülerinden istifade etmişler ve bununla önemli bazı tekâmül otomatizmalarını kurmuşlardı. (258) İyi olanlara vadedilen cennet (Cennet sembolü), kötü olanlara mahsus cehennem sembolleri (Cehennem sembolü) bu otomatizmanın en güçlü ve isabetli birer yaptırımı olmuştur. ( 207) Dinler emretmiş oldukları faziletler ve men ettikleri reziletlerle, bazen otomatik, bazen de yarı idrakli bir aydınlık içinde, insanları yüksek idrak plânlarına hazırlamışlar ve bugünkü seviyelerine erişebilmelerini sağlamışlardır. (163, 207, 259)
• İbadet şekillerinin her biri, zamanın icaplarına, hayat şartlarına, inkişaf durumlarına ve vicdan mekanizmalarının denge seviyelerine göre kılı kılına hesaplanarak insanlara empoze edilmiş ve böylece otomatik bir tertiple, insanların üst vicdan unsurlarına yönelerek, bugün yaklaşmakta oldukları üst plâna elverişli bir hâle gelebilmelerinin hazırlıkları yapılmıştır. (163)
• Bir varlığın dünyaya inişinde dünyada o varlıkla ilgili bedenler (insanlar) genellikle otomatik olarak vazifeler görürler. (188) Anne, baba, akrabalar, ebe, doktor, hastane, bakımhane, yetimhane, okul, cemiyet, devlet, kısacası uzaktan yakından bir sürü beden; dünyaya inecek varlığın yakın ve uzak hayatı için bilmeden, çeşitli şekillerde vazifelenirler. (188-189) Onlar bu vazifelerini çoğu zaman otomatik olarak yaparlar. (189) İşte bu otomatik vazifelerin ifası için sarf edilecek yine otomatik cehit ve gayretledir ki, kurumlar ve topluluklar içinde, yani mâşerî bir plân içinde insanlar, vazife plânının sezgilerini kazanmaya çalışırlar. (189)
• İnsan idraki en basit işleri yaparken bile otomatik yollarda çalışmaktadır. (205-206)
• İnsanlar telepati dedikleri “fikir vibrasyonları aktarımı” imkânını, kendi idrakleri ile değil, daha üstün varlıkların yardımı ile otomatik olarak kullanmaktadırlar. (10)
Bir otomatizma sistemi, kurulması ve otomatizma teriminin diğer farklı kullanımları
• ‘Tesirler’, kâinat-dışı hakikatlerin (Kâinatlar-üstü hakikatler) maddeye yansımış durumlarıdır. (69) ‘Madde’nin gösterdiği reaksiyonları da kâinat (Madde kâinatı) dışına yansıtan yine bu tesirlerdir. (69) Bazı tesirler, bir maddeyi harekete geçirmelerinden sonra, o maddenin hareketlerinin başka maddelerin hareketlerini icap ettirmesi ve bu başka maddelerin hareketlerinin de daha başka maddelerin hareketlerini icap ettirmesi suretiyle, bir silsilevî tesirler zinciri meydana getirirler ki, bu da bir tür otomatizma oluşturur. (69) Kâinatta bu tür otomatizmalarla yürütülen bir sürü iş vardır. (69) Fakat bu tür silsilevî otomatik faaliyetler de yine, ancak yukarıdan gelen vazifeli varlıkların tesirlerinin kontrolleri altında cereyan eder. (69)
• Mevsimler, hayat sahiplerinin yaşama imkânları dahilinde kalan sıcaklık derecelerindeki belirli sınırlarını aşmaksızın, büyük bir nizam ve intizam içinde birbirlerini izlerler. (271) Bunların akışlarındaki otomatizma, büyük vazifeliler tarafından kurulmuştur. (271) Mesela bu sayede ılıman iklimlerde, kızgın yaz günlerinden birdenbire kışın en soğuk günlerine atlanmaz. (271)
• Tabiatta mükemmel ve ahenkli olarak görülen otomatizmalar büyük ahenge uygun faaliyetlerle vazifelenmiş varlıklarca sağlanır. (272, 264, 270)
• Dördüncü derecedeki tesirler, ya da ‘tâli tesirler’in ikinci grubundaki tesirler, esasî tesirlerin bir madde kombinezonunda kullanıldıktan sonra, tümüyle değişmiş olarak depo edilen ve lüzumunda otomatik faaliyetlerde kullanılan kaba tesirlerdir. (65) Mesela bir maddi sistem dahilinde veya bir beden içindeki otomatik faaliyetlerin yapılması, bu “depo tesirler”in kullanılması suretiyle olur. (65) Maddelerin ‘manyetik alan’ları bu tesirlerin kapsamına girer. (65)

