Olaylar

Olaylar (hadiseler) ya da dünya olayları; kâinatı idare eden prensiplerin zaruret ve icaplarıyla, ‘vazife plânı’nın almış olduğu kararların tatbikatı olan; varlıkların ihtiyaçlarına ve ferdî ve ‘mâşerî plân’lara uygun olarak yardımcı varlıklar (vazife plânının vazifelileri) tarafından tertiplenen ve sıralanan; derece derece her varlığın tekâmülü ile ayarlı ve ‘varlık’lara yardımcı olarak ortaya konan; birbirlerinden bağımsız olmayıp birbirlerine direkt veya endirekt bağlarla bağlantılı bulunan; neden–sonuç yasası (Nedensellik prensibi) hükümlerine göre cereyan eden; neden ve sonuçları insan varlıklarınca muhasebe (İlk kıyasî muhasebe, Büyük kıyasî muhasebe) yoluyla tayin ve takdir edilebilen; bilgi edinme, ‘kıyas bilgisi’ne girebilme ve öz bilgi malzemelerini toplayabilme imkânı veren; birbirleriyle ahenk, intibak ve uygunluk içinde olup birbirlerini tamamlayan; tekâmülün malzemesini, gözlemini sağlayan unsurlardır. (74, 184, 123, 200, 273, 108, 128, 122) Olaylar, insan hayatı boyunca her uyku sırasında kaba kıyas bilgisi süzgecinden geçirilerek (kendilerinden sonuçlar çıkarılmak suretiyle) sonuçlar ya da bilgiler hâlinde ‘şuurdışı’nda birikirler. (119, 118, 142, 144)

İdrakin olaylarla endirekt inkişafı

Dünyada en ince madde hâli olan idrâkin ‘inkişaf’ı iki yoldan olur: Hem bizzat kendi bedenine, hem de o beden vasıtasıyla dış âleme tesir ve müdahale eder ki, böylece hem bedeninde meydana getirdiği inkişaflarla, hem de dış maddelerde meydana getireceği inkişaflarla kendi inkişafını ve ‘öz bilgiler’inin artışını sağlar. (129) Yani idrakin ‘bedenlenme’den faydalanışı, hem kullanı lan ‘beden’in form değiştirmeleri yoluyla (idrakin direkt olarak inkişafı), hem de kullanılan bedenin yaşadığı âlemdeki, ortamdaki, çevresindeki sayısız madde değişmeleri yoluyla (idrakin endirekt olarak inkişafı) olur. (129)

Endirekt hâllerde idrak, beden vasıtasıyla bulunacağı hareketlerin sonuçları üzerindeki tatbikatlarıyla ya da üst vazifelilerin tertipleyeceği sayısız dış olayların sonuçları üzerindeki tatbikatlarıyla inkişaf kaydedip genişler. (129) İdrakin, kendisinin neden olduğu, beden dışındaki olayları irdelemesi (mütalaa etmesi) yoluyla olan ilerleyişe ‘idrâkin endirekt inkişafı’ denir. (127) İdrâkin endirekt inkişafında kullanılan unsurların başında insanların, ‘görgü ve tecrübe’lerini arttıracak olan, etraflarındaki, kendilerinin bizzat sebebiyet verdikleri olaylar, işler ve eserler gelir ki, bunların çoğu dış ‘tesirler’in yardımlarıyla meydana getirilmiş bulunur. (127) Bu olaylar özellikle inkişafın ilk kademelerinde; ağır, zahmetli, meşakkatli, ‘ıstırap’lı ve çok uzun vadeli görünürler. (127)

Olaylardan direkt ve endirekt yollarla yararlanma

Dünya hayatında bilgilerin ve öz bilgilerin elde edilmesi ve bunların sonucu olarak da tekâmülün kazanılması için, lüzumlu olan en esaslı malzemelerden biri, hatta birincisi, olaylardır; tekâmül edilebilmesi için öncelikle direkt veya endirekt olarak olayların içinde yaşamak lazımdır. (123) İnsan, etrafındaki olaylardan bazılarının içinde bizzat yaşar, o olayların kahramanı olur; bazılarında da bizzat yaşamaz, onların içinde yaşayan diğer insan ve varlıkların (buradaki “varlıklar” ifadesiyle kastedilen, ruhun vasıtası olan varlık değildir; canlı denilen bedenli varlıklar kastedilmektedir) durumlarını yakın bir ilgiyle izler ve gözlemler. (120) Dünya bilgileri, bu bilgilerin irdelenmesinde kolaylık sağlanması amacıyla bir ağacın gövde ve dallarına benzetilerek iki grupta ele alınabilir: Olayların direkt olarak yaşanmasıyla, yani olayların bizzat içinde yaşanması suretiyle elde edilen bilgiler, gövde bilgilerdir. (121) Dal bilgiler ise, olayların direkt olarak yaşanması yla değil, endirekt yolla, yani başkalarının deneyimlerinin gözlemiyle elde edilen bilgilerdir. (121)

Örneğin kendi elini ateşe sokmuş bir çocuğun yanık ıstırabını bizzat duymasıyla edinmiş bulunduğu bilgi, kendisi için bir gövde bilgi olurken, bir arkadaşının elinin yanmasından doğan ıstırap ve reaksiyonlarını gözlemlemesiyle elde ettiği bilgi ise dal bilgi olur. (121) Gerek ‘gövde bilgiler’, gerekse ‘dal bilgiler’ kendi kapasitelerine göre, ‘öz bilgiler’in inkişafına neden olan kudretli vasıtalardır. (121) Üstteki örnekle görüldüğü gibi, öz bilgilerin meydana gelmesinde, gövde bilgiler, dal bilgilere nazaran daha kestirme yoldan sonuçlar verebilmektedir. (121) Bununla birlikte, insanların her olayın içinde bizzat yaşamalarına ve sadece direkt bilgiler almalarına imkân bulunamaz. (121) İşte bu imkânsızlıktan doğan eksiklikler de dal bilgilerle tamamlanır. (121)

Olaylar ve nedensellik prensibi

Bilgiler, öz bilgileri beslerken yardımcı bazı prensiplerden güç alınır ki bunlardan biri de ‘nedensellik prensibi’dir. (121) Kâinatta hiçbir olay nedensiz değildir. (121) Kâinattaki bütün olaylar, ilişkiler, tesirleşmeler, kuruluşlar, değişmeler, dağılışlar, kısacası bütün madde kombinezonlarının (Madde kombinezonu) formasyonları, transformasyonları ve deformasyonları; büyük ‘tekâmül’ nedeninin zaruretleriyle, birbirinin nedeni ve sonucu hâlinde ve birbirine bağlı olarak meydana gelir. (121)

Hiçbir olay başıboş, diğerlerinden bağımsız, bağlantısız, kendi başına değildir. (122) Her olay direkt veya endirekt olarak diğer olaylara bağlıdır. (122) Böylece bütün kâinat, bütün cüzleriyle büyük bir bağ şebekesiyle örülmüştür ki, bu bağların düğüm noktaları nedensellik prensibinin neden-sonuç zaruretleridir. (122) Her olay bir üsttekinin sonucu ve bir alttakinin nedenidir. (122) Hangi olayın nedeni görülmüyorsa bu hâl, o olayın nedeninin bilinmemiş olması ndan ileri gelmektedir. (122)

Nedensellik prensibi; olayların öz bilgiye dönüşmelerinde en önemli rolü alan idrakin kullandığı ‘kıyas bilgisi’nin güçlü bir dayanağıdır. (122) Kıyas bilgisi; idrakin nedensellik prensibine intibak etmesi yoludur. (122) Öz bilgileri arttıran nedensellik prensibi ile kıyas bilgisi, bu fonksiyonlarını ancak olaylar yoluyla yapmaktadırlar. (123) Olaylar olmayınca ne nedensellik prensibi mütalaa edilebilir (irdelenebilir), ne kıyas bilgisi anlaşılabilir, ne de bunların birbirine bağlantısı sözkonusu olabilir. (123)

Istıraplı olaylar ve kıyas bilgisi

Kıyas bilgisi; kısaca, idrakin nedensellik prensibine intibak etme yoludur ya da daha ayrıntılı bir deyişle; insanın neden ve sonuçlarını tayin ve takdir edebileceği olaylar içinde direkt veya endirekt olarak yaşaması suretiyle vardığı; öz bilgiyi ve idraki genellikle ıstırap yoluyla besleyen; gerek şuurdışındaki sonuç–bilgilerin elde edildiği ilk kıyasî muhasebe sırasında, gerekse ölüm sonrasında, öz bilgilerin elde edildiği büyük kıyasî muhasebe sırasında kullanılan; en mükemmel tatbikatı spatyom hayatında yapılan; idrakin nedensellik prensibine intibakını sağlayan; karşılaştırma (kıyaslama, mukayese etme) bilgisidir. (125, 122, 143-144, 119, 118, 184, 203)

Örneğin, bir çocuğun, ateşi eliyle tutarsa elinin yanıp yanmayacağını idrâk edememesi, idrakinin, bu maddelerin ilişkilerine ait nedensellik prensibine henüz lüzumu kadar intibak etmemiş olduğunu gösterir. (122) İşte bu intibakı sağlayacak şey, onun deneyimler sonucunda varacağı kıyas bilgisi olacaktır. (122) Kıyas bilgisine girmek için o çocuk, eliyle ateşi birkaç defa tutmak deneyiminde bulunacak, her defasında eli yanacak, her eli yandığı zaman idrâkinde el ve ateş ilişkilerine ait neden ve sonuçlar hakkında yavaş yavaş birtakım sezgiler belirecek ve kıyas bilgilerinin yardımıyla bu sezgiler bilgiye dönüşecektir. (122)

İnsanın olaylarla karşılaşması birçok nedene bağlı olmakla birlikte olaylar, her şeyden önce neden-sonuç yasası hükümlerine göre cereyan ederler. (123) Olayların öz bilgiyi doğurabilmeleri de esasen, onlardaki neden-sonuç ilişkilerine, idraklerin kıyas yoluyla intibak edebilme derecelerine bağlıdır. (123) Üstte verilen örneğe dönelim: Ateş, çocuğun elini yakar, çocuk bu ıstırabı duymuştur; onun ateşten elinin yanması, eliyle ateşi tutmasından ileri gelmiştir. (123) Eğer çocuk, bu yanık duygusu ile ilgili olaylar arasındaki neden-sonuç bağlarını idrak edebilirse, öz bilgi bakımından alacağı sonuç başka olur, edemezse sonuç başka olur. (123) Yani bilgiler, idrâkin bu olaydaki neden-sonuç bağlantılarına intibakı oranında oluşur ve ruha yansırlar. (123)

Bilgileri sağlayan olaylar her varlığın ihtiyacına uygun olarak, yardımcı varlıklar tarafından tertiplenir ve insanın önüne konur veya aynı nedenle o varlığa, yine, yardımcı varlıkların gönderecekleri tesirlerle yaptırtılır. (123) Aslında o varlık bu olaylara bizzat kendisi, kendi hareketleriyle neden olmuştur. (123) Her insanın bilgisini hazırlayan olayların tertip ve sıralanışları tekâmülle ilgili bir sürü ferdî ve mâşerî plâna ve bir sürü nizama tâbidir ki, bu nizamlar da ancak üstün idrakler ve kudretler tarafından yürütülebilir. (123)

İstenilen herhangi bir olayı bir insana yaptırtmak için icap ettiği zaman yardımcı varlıklar, onun vicdanının nefsaniyet unsurlarını tahrik ederler veya onun karşısına kendi seçimi (ihtiyarı) dışında olaylar çıkartır ve böylece onu çeşitli hareketlere sevk etmiş olurlar. (123, 124) Bu da nefsanî hareketlerinin acı sonuçlarını ona tattırmak ve bu sayede o insanı kıyas bilgisine götürerek, öz bilgilerine o yoldan değerler hazırlamak içindir. (124) Mesela inkişaf hazırlıklarını yavaşlatmış bir insan, eğer bir katilin duyacağı ıstırapları çekecekse, onun buna ihtiyacı varsa o insanın önüne öyle olaylar çıkartılır ki o, bunlar karşısında kendini tutamayıp karşısındakini öldürür. (124) Böyle, sonucu çok vahim bir olaya onun bizzat neden olması, keyfi veya rastgele meydana gelmiş bir iş değildir: (124) Yavaşlatmış olduğu inkişaf hazırlıklarını tekrar canlandırabilmesi için lüzumlu olan kıyas bilgisine girebilmesi, olaylara ancak, bizzat kendisinin liyakat kazandığını idrâk edebilmesi oranında mümkün olacaktır. (124) Bunu da sağlayacak olan şey onun, bir insanı öldürmesidir. (124)

'Vicdan’ düalitelerinin üst unsurlarına yönelmeye yeterli gelecek derecede güçlenmemiş, daha doğrusu alt kademe bilgilerinin tesirlerinden kendilerini kurtaramamış ve vicdanlarının denge seviyelerini yükseltmekten âciz kalmış insanların karşılarına, onların tekâmülleriyle vazifeli olan yardımcı varlıklar, böyle bir sürü olay çıkartırlar; o insanlar da bu olaylardan doğan azap ve ıstırapların etkisi altında, girdikleri kıyas bilgisinden önemli dersler alırlar ki, bu derslerin her biri onların öz bilgilerinin tohumlarını atar. (124)

Öz bilgiler vicdan düalitesinin üst unsurlarının tercih edilmesiyle, müspet yollarda meydana gelmelerine neden olunan olaylarla –direkt olarak, yani şuurlu bir idrakle– artırıldıkları gibi, tersine, vicdan düalitesinin alt unsurları tercih edildiği takdirde, bu kez ıstıraplı ve azaplı sonuçlardan doğan kıyas bilgisi yoluyla –endirekt (dolaylı) ve otomatik olarak– artırılırlar. (129-130)

Önünde bu iki yol bulunan bir insan vicdan düalitesinin üst unsurlarını tercih etmek yerine, nefsaniyetine sürekli yenilir, ondan kurtulmak cehdini göstermez, geri hislerle, basit düşüncelerle bağdaşıp kalırsa, dünyayı, plânının (Ferdî plân) tatbikatına bir vasıta değil de, ‘nefsaniyet’lerinin tatminine bir vasıta sayarak hareket eder ve plânının icaplarını çiğner geçerse; o zaman, onun esasen otomatik yürüyen ‘mâşerî plân’ları, hazırlıkları ve hayat şartları da bu hareketlerinin düzeltilmesi yoluna yöneltilir. (199-200) Bunu vazifeli yardımcılar yaparlar. (200) O insan, hayat şartlarının birdenbire çatılan kaşları, ekşiyen yüzleri karşısında nedenini idrak etmeden, çok güç durumlara düşmeye başladığını görür; işleri tersine yürümeye başlar, maddi, manevi üzüntüler, acılar birbirini izler. (200) O, işin nereden geldiğinin hâlâ farkında olmaz, bıkkınlık getirir, kabahati durmadan kadere, talihe, topluma, insanlığa, şuna buna yüklemeye kalkışır. (200) Fakat durum ve hareketlerine göre ayarlanmış olan plânı gereğince, şaşmayan inkişaf mekanizması, onun bu telaşına zerre kadar aldırış etmeden, kendi yolunda işleyip gider. (200) Eğer o hâlâ uslanmaz ve idrakini zorlamak istemezse, ortalık kararmaya devam eder, tatsızlıklar gittikçe artar ve sonunda isyan eder. (200) Fakat bu isyan, işi büsbütün çıkmaza sokar ve onu nihayet bir hapishaneye, bir hastaneye, bir akıl hastanesine, bir mezara veya buna benzer en ağır, zorlayıcı hayat şartlarından birine sürükler. (200) Bütün bunlar o insanın kendi idrâkiyle başaramadığı o âna mahsus tekâmülü için gerekli işlerin, vazifeli varlıklar tarafından kendisine yaptırtılması için, ‘vazife plânı’nın almış olduğu kararların tatbikatından ibaret olaylardır. (200)

Olayları hak etme şartı

Gerek nedensellik prensibi, gerek bu prensibin ışığı altında olayların akışları –insanları bu olaylar içinde direkt veya endirekt olarak yaşamak suretiyle– bir kıyas bilgisine götürür. (125) Fakat insan varlıkları hak etmedikleri olaylara sokuldukları takdirde, neden ve sonuçlarını tayin ve takdir edemeyecekleri bu olaylar karşısında onların, kıyas bilgisine girebilmeleri mümkün olmaz; kıyas bilgisi mevcut olmayınca da öz bilgiler oluşamaz ve insanlık safhasına lâyık faydaları sağlayamazlar. (184) Ne olursa olsun, neden ve sonuçları bilinmeyen olaylar, insanlar için boş ve gayesiz kalır. (184) İnsanlar, tekâmül unsuru olan öz bilgileri ancak, hak edilmiş acı veya tatlı olaylar arasında yoğrularak; onların içinden “başarıyla ya da başarısızlı kla çıkmış olmanın” –nedensellik prensibi muvacehesinde (karşısında) geçirilecek– kıyas bilgisi yardımıyla idrakine varılmış sonuçları sayesinde edinebilirler. (184)

Şu halde insanlar ancak hak kazandıkları olaylara sokulurlar ve onlar da tekâmül ihtiyaçlarına ayarlanmış o olaylara hak kazanmış olmalılar ki, o olayların içinde yoğrulurken, kendilerini sonuca ulaştıracak kıyas bilgilerini bulabilsinler ve bunların muhasebelerini (İlk kıyasî muhasebe, Büyük kıyasî muhasebe) yapabilsinler. (184) Niçin dayak yediğini bilmeyen bir çocuk o dayaktan lâyıkıyla istifade edemez. (184) Dayaktan istifade edemeyince de durumunun ölçüsünü takdir edip, hâl ve tavırlarını düzeltmek cehdini (Cehit) gösteremez. (184) Bu dayaktan istifade edebilmesi için onun idrakinin uyandırılması ve bunun için de hangi zayıf taraflarıyla dayağı hak ettiğinin belirtilmesi lazımdır. (184) Bu da, onun pusuda bekleyen zayıf taraflarını harekete geçirip, meydana çıkartmakla mümkün olur. (184) ‘Vicdan’ının üst unsuru yerine alt unsurunu tercih etmesi sonucunda ıstıraplı olaylarla karşılaşan kişinin, kıyas bilgisine girebilmesi; ıstıraplarına neden olan etkenin ne olduğunu kendisine öğretecek bir kıyasla karşılaşmasıyla, başına gelen bu olaylara bizzat kendisinin nasıl sebebiyet verdiğini, onları nasıl hak ettiğini idrak edebilmesi oranında mümkün olur. (124, 126, 129- 130)

Olaylardan öz bilgilere

Ruha hizmet eden ‘varlık’, bedeni vasıtasıyla etrafındaki kaba maddelere ve bedenlere tesir ederek ruhun ihtiyaçları karşısında lüzumlu olayların meydana gelmesine neden olur. (61-62) İyilik yapar, kötülük yapar, hırsızlık yapar, insan öldürür, fedakârlık yapar ve bunların, etraftan gelecek karşılıklarını, reaksiyonlarını görür. (62) Bütün bunlar birer olay olur ve bu olayların her birini, çeşitli işlemlerden sonra idrak kanalıyla ruha yansıtarak tekâmülünü sağlar. (62) Bir başka deyişle, varlık, beden vasıtasıyla, dünya olaylarının müspet ve menfî tarafları arasında, olaylarla boğuşarak yapacağı tatbikatlardan sonra bazı sonuçlar elde edecektir ki, işte ‘öz bilgiler’i sağlayacak, arttıracak olanlar, bu sonuçlardır. (183)

Öz bilginin artmasına yardım eden müdahaleler (yardımcı vazifelilerin müdahaleleri), vicdan muvacehesinde (karşısında, önünde), çeşitli madde kombinezonlarının sayısız hâl ve durumlarından, yani bir sürü olaydan istifade ederek hedeflerine ulaşırlar. (118) Olaylara hedef olan iki ekran vardır: Bunlardan biri “fiziksel” denilen kaba maddeler topluluğu, diğeri ise bu kaba maddeler topluluğunu kullanmak suretiyle bir ruha hizmet eden, ince ve kompleks bir varlıktır. (112) Bedenin kabalığı, kaba realiteleri almaya yarar. (112) ‘Şuur’, dünyanın kaba realiteleriyle, daha doğrusu olaylarla doğrudan doğruya karşılaşarak dünyadan bilgi malzemeleri toplar. (120-121) Şuurda cereyan eden bu olayların, yani insanın günlük hayat sırasında karşılaştığı olayların ‘ilk kıyasî muhasebe’leri nispeten kaba maddi izlenimlerle, ‘şuurdışı’ndaki bilgilerle yapılır. (119, 118)

İlk kıyasî muhasebe; şuurun gün boyunca ya da uyanıkken karşılaşmış olduğu olayların, yani uyanıkken karşılaşılan olayların, kendilerinden sonuçlar çıkarılmak üzere, vicdan muvacehesinde (huzurunda, karşısında, önünde), şuurdışındaki kıyas bilgileriyle karşılaştırılmaları (kıyaslanmaları) suretiyle ya da diğer deyişle kaba kıyas bilgisi süzgecinden geçirilmeleri suretiyle yapılan muhasebesidir. (119, 118, 142, 144) Bu işlemle edinilen sonuçlar ya da “sonuçbilgi”ler denilebilecek bilgiler (bilgilere ait izlenimler), bir hayat boyunca, ölüm anına dek şuurun bir bilgi deposu olan şuurdışında birikirler. (141, 142) Yani, idrak edilsin veya edilmesin, şuurun karşılaşmış olduğu tüm olaylar, şuurdı şındaki kıyas bilgileriyle, kabaca yapılan bir işlemle sonuçlandırılırlar ve bu sonuçlar şuurdışında kalırlar. (119) Fakat şuurdışındaki kıyasî muhasebeleri şuuraltı bilgileriyle değil de, şuurdışı bilgileriyle yapılmış olduklarından, bunlar, öz bilgiler değildir ve henüz ‘öz varlık’ tarafından, öz bilgiler ile kıyasları yapılmadıklarından, bunlar ile öz bilgiler arasında intibaksızlık vardır. (144, 119) Şuurdışı bilgileri ancak ölümden sonra, şuuraltının bilgileriyle büyük kıyasî muhasebeleri yapılarak öz bilgi hâline geçer ve ‘şuuraltı’na yerleşirler. (142)

Kısaca, yaşanan ‘realite’ler ve bu realitelere bağlı iyi ve kötü bütün olaylar, insanları çeşitli görünüşleriyle memnun eder veya üzerken, bunlar, öz varlıkta –o varlığın bünyesine uygun değerlerle– insanın anlayamayacağı şekilde birtakım formasyonlara ve transformasyonlara (öz bilgilere) neden olurlar. (111)

Olaylardaki nizam ve ahenk

Her olay, her durum, her şey ancak, ‘İlâhî nizam’ın büyük ahengi içinde, tesirler mekanizmasıyla sağlanır. (78) ‘Tabiat’ın bütün durumlarında ve olaylarında tekâmülün genel ahengine göre, varlıkların her türlü ihtiyaçlarına uygun durumlar meydana getirilmiştir. (270) Dünyada, her olayda ve durumda muntazam bir ritim dahilinde ve büyük bir uygunluk içinde meydana gelen hâller ve düzenler, dünyanın genel ahenginin birer tezahürüdür. (273) Nizamsız, bozuk hiçbir şey yoktur. (273) Bütün olaylar, derece derece her varlığın inkişafı veya ruhunun tekâmülü ile ayarlı ve ona yardımcı olarak ortaya konmuştur. (273)

Dünya idrakine göre her an birbirini yiyen dünya bedenleri; bu hareketleriyle, hakikatte birbirlerine zarar vermeyip bilmeden ve idraksizce yardımlaşmaktadı rlar ve bunun da böyle olması onların ‘mâşerî plân’ları içinde bir zarurettir. (275) Böylece en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün bitkiler, hayvanlar ve insanlar âleminde bazen müspet, bazen menfî şekillerde görünen, büyük nizam ve ahengin icaplarına bir uyuş, bir katılış hâli akıp gider. (275)

Dünya, muazzam bir ahenk olan kâinatın küçük bir parçasıdır. (273) Burada meydana gelen şeylerin hiçbiri bu ahengin dışına çıkamaz; çıkarsa mevcut olamaz. (273) Çünkü ahenk, olayların büyük tekâmül yolunda her noktasında birbirine intibakı, uygunluğu ve birbirini tamamlayıcı durumda bulunması demektir. (273) Bu ise olayları meydana getiren bütün hareketlerin, birbirine tam mânâsıyla kaynaşmış olmasını ifade eder. (273)

Dünyadaki tüm faaliyetler, tekâmülü hedefleyen ve kâinatı bütün olaylarıyla tek bir oluşa bağlayan ilâhî nizamın büyük ahengi içinde cereyan etmektedir ve dünya varlıklarının tek yönlü kısır idrakleri karşısında genellikle menfî görünüşlerine rağmen, bu nizam, tam ve şaşmayan bir ahenk içinde akıp gitmektedir. (269)

Dünya hayatı baştan başa hareketler ve olaylar kompleksidir. (264) Bu olayların içine dalmış ve saplanmış insanlar, etraflarında bazen birbirlerine zıt olaylar, çeşitli uygunsuzluklar görebilirler ve bunları da birer düzensizlik sanırlar. (264) Fakat bu görüş yanlıştır ve özellikle nedensellik prensibi hakkındaki vukufun eksikliğinden ileri gelen, olayları yanlış yorumlamanın (tefsir) bir sonucudur. (264) Dünyaya olayların sonuçlarını nedenlerine bağlamaya yardım eden bir bilgi kudretiyle bakabilenler, onun en küçük zerresinden bütününe kadar her durumunda, her olayında, her varlığında muazzam bir ahengin, nizamlı bir tertibin mevcut olduğunu görmekte gecikmezler. (264) Nedensellik bağlarının nizamlı ve tertipli oluşları büyük ‘kâinat ahengi’ni meydana getirirler. (264) O hâlde bu ahengi gözlemleyebilmek için, her hareket ve olayın direkt ve endirekt olarak, sonsuz bağlarla birbirine bağlı bulunduğu sezgisini insana veren, bütün olaylar arasındaki nedensellik ve neden ilişkilerini düşünmek ve bu sahada bir şeyler görmeye, duymaya çalışmak lazımdır. (264)

Kıyas bilgisi

Gövde bilgiler

Dal bilgiler

Dünya bilgileri

Nedensellik prensibi

Istırap

İlk kıyasî muhasebe

Büyük kıyasî muhasebe

Sınav

Gözlem