Yarı-süptil âlem; ‘hidrojen âlemi’mizin bir basamak üzerinde yer alan; çok süptil ve çok yüksek bir plân olan ‘vazife plânı’ ile hidrojen âlemi arasında kalan; en kaba, ilkel ve basit atomları, inkişaf etmiş hidrojen atomunun (İlk hidrojen atomu) artık hidrojen âlemi kapsamında kabul edilemeyecek, en yüksek kombinezonlarına ait kompleks enerjiler olan; çok kompleks hareketli, karmaşık bünyeli, zengin madde kombinezonlarından (Madde kombinezonu) kurulu, üstün değerli enerjiler hâlindeki, “yarı-süptil” denilen kudretli maddelerden oluşan; hidrojen âlemimize nazaran süptil ve kapsamlı bir âlemdir. (52, 315, 307)
İlk hidrojen atomunun hidrojen âleminin üst sınırına kadarki inkişafı ve dünyanın seyyal tabakası ya da ortamı
‘Varlık’ hâline gelinceye kadar, ‘ilk hidrojen atomu’nun bünyesi, ‘inkişaf’ına yalnızca ‘aslî tesirler’in hâkimiyeti altında devam eder. (45) Bu ad, insanlar ilk atoma “hidrojen” dedikleri için kullanılmaktadır, aslında ilk hidrojen atomu diye belirtilen madde, kimyaca tanınan “H” atomu değildir. (10, 54) İnsanlarca bilinen “H” atomu, insanların henüz (1959 yılında) tanımadıkları bu atomun çok inkişaf etmiş, kompleks ve ileri bir hâlidir ve ondan bambaşka bir şeydir. (10, 54) Ancak insanlar ilk atoma hidrojen dedikleri için, âlemimizin ilk atomuna da hidrojen denilmiştir; üstte de belirtildiği gibi, madde âlemimizin nüvesi olan bu atom, kimyaca bilinen “H” atomu değildir. (54, 315)
İnsanların tanımadığı ilk hidrojen atomu, inkişafı sonucunda, belirli bir kademeye geldiğinde insanların tanıdığı “H” (kimyaca bilinen “H” atomu) hâline gelir ve ardından sırasıyla, kimyaca bilinen ‘elementler’ortaya çıkar. (50, 51) Hidrojen atomu, inkişafına devam eder, daha yukarılara doğru yükselir; atomun hareketleri kompleksleşir, bünyesi “değerleri” bakımından zenginleşir, bünyesinde birtakım gruplaşmalar, toplanmalar, sistemler meydana gelir ve “manyetik alan sentezleri” (Manyetik alan) daha kompleks hâllere girer. (50- 51) Böylece hidrojen birçok kademeden geçe geçe oksijen, fosfor, bakır, gümüş, baryum, platin, altın, radyum, uranyum, “centurium” (atom numarası 100 olan fermiyum elementinin 1950’lerdeki ilk konulan adı) hâllerine geçer. (51)
İnkişafına devam eden hidrojen atomu, nihayet insanların tanımakta olduğu en yüksek elementlerin kadrosundan da taşmaya başlar. (51) İnsanların kolaylıkla saptayamayacakları birtakım –yüksek enerjileri yayınlamaya başlayan– büyük kombinezonlarla bünyesini zenginleştirir. (51) İnsanların tanımadıkları, dünya atomunun en ileri inkişaf kademelerinde bulunan bu elementler, insanların tanıdıkları atomun fevkinde (ötesinde), bambaşka yapı ve kalitede cevher hâlleri gösterirler. (10) Bu hidrojen atomu kademelerinden yayınlanan seyyal ve kudretli maddi imkânlar, insanların şimdiye kadar asla kavrayamadıkları birçok olayın oluşuna imkân hazırlamakta ve neden olmaktadırlar: (35) İşte insanların “ruhî” veya “manevi” sandıkları duygu ve düşünceler; aslında seyyaliyeti artan madde fonksiyonları olup, insanların henüz tanımadıkları, dünyada mevcut bu maddelerden yayınlanan türlü niteliklerdeki enerjilerin tezahürleridir, yani dünyanın bu maddelerinde meydana gelen hâl ve hareketlerdir. (11, 34, 35)
Hidrojen atomunun sonraki (hidrojen-âlemi üstü) inkişafıyla yarı-süptil âlemin ilkel atomlarının oluşması ve onların da inkişafı
Hidrojen atomunun bu inkişafı hep, aslî tesirlerin –daima ruhların tekâmüllerini hedef tutan– büyük ahengi içinde cereyan eder. (51) Hidrojen atomu inkişafına devamla nihayet öyle bir kademeye gelir ki, orada çok ince ve karmaşık madde kombinezonları hâlinde, insanların yine tanımadıkları, “dünya maddesi-üstü” birtakım enerjiler yayınlamaya başlar. (51) Dünya maddesinin en üst sınırlarındaki yüksek hidrojen atomunun yayınlamaya başladığı bu kudretli ve kompleks enerjiler artık dünya maddesinin malı değildir, dünya maddesi olmaktan çıkar. (52) Bu enerjiler de, amorf maddeler gibi, toplu halde değil, darmadağınık hâlde bulunurlar. (52) Fakat onların bu dağınıklığıyla ilkel ortamdaki amorf maddelerin (Hidrojen-altı safhası) dağınıklığı arasında muazzam farklar vardır. (52) Amorf maddelerken şekilsiz, basit, hareketleri çok ilkel ve atalete yakın maddelerdi. (52) Bunlar ise çok kompleks hareketli, bünyeleri karmaşık, zengin madde kombinezonlarından oluşmuş, üstün değerli enerjiler hâlinde bulunan kudretli maddelerdir. (52) İşte bunların bulunduğu ortama “yarı-süptil ortam” denir. (52)
Yarı-süptil ortam; gerek hidrojen atomu altındaki amorf ortamdan gerekse ilk hidrojen atomlarının oluşturduğu astronomik ortamdan çok daha yüksek, yepyeni bir âlemin ilk basamağını oluşturan yüksek enerjilerden meydana gelmiştir ki, Dünya’nın üstünde böyle bir yarı-süptil ortamın oluşması, Dünya’nın ve dolayısıyla hidrojen âleminin yavaş yavaş üst âleme kayışını ifade eder. (52)
Bu yüksek ve dağınık enerjiler, yarı-süptil âlemin, yani hidrojen âlemi-üstü ortamın en ilkel ve en basit atomlarını oluşturmaktadırlar. (52) İşte bir ruha vası talık edecek “varlık”, bu yarı-süptil ortamın ilk atomlarının da inkişaflarıyla, kendilerinden yayınlanmaya başlayan daha yüksek ve dağınık enerjilerin bir araya toplanmasıyla oluşturulur. (52)
Mademki Dünya’mızın atomu, âlemimiz üstü yarı-süptil bir âlemin ana maddesi olan yüksek enerjileri çıkarabilecek kadar ileri inkişaflar kaydetmektedir, o hâlde Dünya’mız şimdiye kadar zannedildiği veya düşünüldüğü gibi, geri bir dünya olmayıp maddi inkişafı bakı mından; gezegenleriyle, güneşleriyle, küreleriyle, ‘güneş sistemleri’yle ve ‘galaksiler’iyle bütün hidrojen âleminin en inkişaf etmiş ve ileri madde oluşumlarına sahip kürelerinden biridir. (58)
Yarı-süptil âlem ile spatyom hayatının birbiriyle karıştırılmaması gereken ayrı şeyler oluşu
‘Spatyom’ bir ortam, bir mekân değil, bir haldir; henüz dünya bedenleri realitesinden kurtulamamış varlıkların, ‘ölüm’leri ve ‘doğum’ları arasında olağan olarak geçirecekleri bir hâldir: (315) Kendi öz varlığına (Öz varlık) dönen insan, bu hâliyle yine bir insandır ve dünyadan çıkmış değildir; ancak öyle bir insan ki, dışarısı ile bütün alakalarını kesmiş, yalnız kendi öz varlığı ile başbaşa kalmış durumdadır. (315) O anda onun için herhangi bir mekân sözkonusu değildir; mekânı varlığının temerküz etmiş olduğu idrakî bir noktadan ibaret kalır. (315) İdrakî temerküz noktası
Oysa yarı-süptil âlem, hidrojen âlemi-üstü, hidrojen âlemine nazaran çok süptil ve kapsamlı bir ortam ve bir mekândır. (315) İşte ancak, dünyadan, dünya bedenleri realitesinden artık kesin olarak kurtulmuş (Dünya Okulu’ndan mezun olmuş) varlıklara mahsus olan, ‘sevgi plânı’ denilen yarı-süptil ortam, üstte açıklandığı şekilde, dünyanın en üstün ve en gelişmiş hidrojen kombinezonlarının spontane olarak (kendiliğinden) –daima yüksek vazifelilerin kontrolleri altında– yayınladıkları ince enerji partiküllerinden oluşan bir madde hâlidir. (315)
Sevgi plânının yapısı ve dünyaya yaklaşan aşağı dereceleri
Sevgi plânı ‘insanlık safhası’nı tamamlayacak insan varlıklarının çok süptil ve çok yüksek bir plân olan vazife plânına intibak edebilmeleri için hazırlanmalarını sağlayacak, geniş ve zengin imkânlara sahip, kaba taraflarıyla dünyaya, ince taraflarıyla vazife plânına yaklaşan yarı-süptil maddelerden oluşmuş bir ‘arasat plân’dır. (309, 308, 306, 54, 312, 318) Oranın maddesi, dünya maddeleri ile vazife plânının süptil maddeleri arasında, yarı-süptil hâlde bulunur; hem kaba taraflarıyla dünyaya, hem de ince taraflarıyla süptil olan vazife plânına yaklaşır. (311,312) Bu maddeye “yarı-süptil madde” ve bu maddelerden oluşan âleme de “yarı-süptil âlem” denilmesinin nedeni budur. (312)
İnsanların Dünya Okulu’ndan mezun olarak dünyayı bırakmaları demek, dünyaya ait kaba hidrojen kombinezonları ndan ibaret fiziksel bedenlerini artık kesin olarak terk etmeleri ve aslî hâllerine, “varlık” hâllerine dönmeleri demektir. (311) Bir “tesirler veya enerjiler kompleksi” olan varlık, dünyadaki ‘insanlık hayatı’nı tamamlayıp dünya ile ilişkisini artık kesin olarak kesmek üzere, insan bedenini son kez terk edince (son ölüm), tamamen bedensiz hâldeyken, sevgi plânında bir tesir vasıtası olarak kullanmak üzere, yarı-süptil bir madde kombinezonunu yakalar ve ona bağlanır. (311)
Sevgi plânındaki hayat, bir cephesiyle, az çok, insanların “esîrî hayat” diye anladıkları hayata benzer. (316) Bu plandaki varlıklar, yarı-süptil maddelerin dünya maddelerine yaklaşan taraflarından yararlanarak bunlarla, dünyadaki zaman ve mekân kavramlarına yakın ‘realite’leri orada kurabilir ve kurmuş oldukları bu reel imajlarda yaşayabilirler. (312) Yarı-süptil madde dünyada belirli bir tezahür göstermemekle birlikte, onların dünyadakine yakın bu mekânları kurabilmelerinde kullandıkları maddeler, incelik dereceleri dünyaya yakın, aşağı dereceler olduğundan, dünyanın pek hassas âletlerine çarpabilir (icat edilen veya edilecek cihazlarla saptanabilir). (312, 54) Bugünkü dünyamızın mutat (olağan, alışılmış) realiteleri içinde mevcut olmayan, hidrojen âlemimizin nüvesi olan ilk hidrojen atomunun en yüksek kombinezonlarına ait yüksek enerjiler, yarı-süptil âlemin en kaba atomlarını oluştururlar. (315)
Diğer inkişaf safhalarına mahsus yarı-süptil plânlar
Nasıl insanlık safhasını tamamlayan varlıkların vazife plânına hazırlanmak üzere geçecekleri, kendilerine mahsus bir yarı-süptil plân varsa, ‘bitkilik safhası’nı tamamlayan varlıkların da hayvanlık âleminin ön tatbikatını görmek (hayvan hücrelerine hazırlanmak) üzere geçecekleri, kendilerine mahsus bir yarı-süptil plân ve hayvanlık ve ‘insan-altı kademeleri’ne ait varlıkların da insanlık safhasının icaplarına hazırlanmak üzere geçecekleri yarı-süptil plânlar vardır. (56, 307, 308) Bu yarı-süptil plânlar, doğal olarak birbirlerinden çok farklıdır; örneğin insanların kendilerini insan-üstü vazife plânına hazırlayacakları sevgi plânı adı verilen yarı-süptil plân (arasat plân), insan-altı kademelerinden insanlık safhasına geçilirken yaşanması icap eden yarı-süptil plânlarla (arasat plânlarla) kıyaslanamayacak kapsam ve genişliktedir. (308)

