Pasif intibaklar safhası

Pasif intibaklar safhası; ‘hidrojen-altı safhası’ndan sonraki uzun hidrojen safhasının ilk tâli safhası olan ya da diğer deyişle, ‘hidrojen âlemi’nin ilk safhası olan; ‘ilk hidrojen atomu’nun meydana gelmesiyle başlayıp varlığın (Varlık) meydana gelmesine kadar süren; ‘ruh’ların, artık bir maddeye (ilk hidrojen atomuna) bağlı kalabildikleri ve bağlandıkları bu atomun aslî tesirler altında yaptığı hareketlere sadece otomatik ve pasif olarak katıldıkları, ilkel hidrojen atomunun bütün inkişaf kademelerinin pasif olarak izlenmesinin sözkonusu olduğu; “hidrojen âleminin ilk safhası”, “pasif adaptasyon safhası” gibi adlarla da belirtilmiş olan safhadır. (42, 43, 45, 192)

İki unsurdan oluşmuş ilk hidrojen çekirdeğinin, diğer deyişle en ilkel hidrojen atomunun meydana gelmesi ve safhanın başlaması

İlk kâinat maddesinin inkişaf safhasındaki, yani hidrojen-altı safhasındaki acemi ruhlar ilkel ortamın darmadağınık, amorf madde halleri arasında, hiçbir maddeye bağlanmadan mekanik ve pasif tekâmüllerini yaparken, ebediyet kadar uzun görünen bir devreden sonra, bu ruhlardan bazıları, tekâmüllerinde yavaş yavaş, bu dağınık maddeyi toplayabilecek kadar ilerlemiş durumlara gelirler. (41, 40, 44, 192) Bunun üzerine, ‘aslî tesirler’ maddenin ortasına inip, amorf ortamın ilkel maddelerinden toplayarak atomu meydana getirirler ki, bu şöyle olur: (51)

Bu duruma gelmiş bir ruhun sonraki tekâmülüne zemin olmak üzere, ‘Ünite’den bu amorf ortamın içindeki bir noktaya tesir gelir. (41) Bu bileşik tesirde, biri o maddeye bağlanmış, yani o maddeyi yakalayabilecek duruma gelmiş olan bir ruha ait, diğeri ise teşekkül (şekillenme) hâlinde bulunan o maddenin bünyesine ait olmak üzere, birbirine zıt karakter göstermekle beraber, birbirini destekleyen, birbirini tamamlayan, kısaca, aynı hedefe yönelmiş bulunan iki tesir bulunmaktadır. (41) Aslında bunların ikisi de aslî tesirin kâinattaki, iki cephede görünen tezahürüdür. (41) Bu iki zıt tesir, birbirine zıt karakterde birleşmiş unsurlardan oluşan ikili bir madde vahdetini, yani bir “birim düalite”yi meydana getirir. (41) Düalite prensibi, Madde kombinezonu. Bu unsurlar (ilk çekirdeği oluşturan iki zıt unsur) o ortamda mevcut amorf maddenin bir kısmının, gelen tesirler altında hareketlendirilerek bir araya toplanmış hâlleridir. (41-42) Diğer deyişle bu hareketler sayesinde meydana gelen manyetik alan, o dağınık maddeleri bir araya toplar. (42) İşte bu hareketler aynı zamanda hidrojen âleminin ilk hareketleridir ki, bir ruhun o atoma bağlanması icaplarına göre aslî tesirler tarafından ayarlanmıştır. (42) Böylece meydana gelmiş olan ilk hidrojen atomuna bir ruh bağlanmış bulunmaktadır. (42) Diğer deyişle, bu ruhun o atoma bağlanmak ihtiyacı, Aslî Prensibin icapları (Aslî icap) sayesinde o atomun meydana gelmesine neden olmuştur. (42) Yani amorf ortama ruhun bu ihtiyacına ait (ilişkin) icapları taşıyarak inen aslî tesir, bu ruhun o atomla irtibatını sağlamıştır. (42)

Aslî tesirlerce karanlık ortamda meydana getirilen bu çekirdek, en basit hâldeki ilkel hidrojen atomudur. (12, 44, 45) Bu ilk hidrojen atomları böyle birbirine zıt, fakat denge hâlinde bulunan ikişer unsurdan ibaret olup, âlemimizin en basit hâllerdeki aslî maddelerini teşkil etmektedirler. (42) İlk hidrojen atomlarından oluşan bu sahalar, astronomik âlemin bütün cisimlerini, kürelerini ve ‘güneş sistemleri’ni teşkil eden sayısız galaksi (Galaksiler) sahalarının ilk durumlarını meydana getirirler. (42) Hidrojen âlemimizi, yani astronomik vasıtalarımızla gözlemleyebildiğimiz güneş sistemlerinin, galaksilerin ve bütün astronomik cisimlerin ana maddesini, işte insanların henüz tanımadıkları hidrojen atomunun bu ilk çekirdek, nüve hâli teşkil eder. (54)

Aslî tesirler bu karanlık ortamda ilk çekirdeği ya da ilkel hidrojen atomunu teşkil ettikten (şekillendirdikten, oluşturduktan) sonra, zamanla, onun etrafına diğer cüzleri de toplayarak gittikçe daha kompleks ve daha inkişaf etmiş durumları meydana getirirler. (44, 12) ‘Hidrojen âlemi’nin en küçük cüzlerinden en büyük sistemlerine kadar bütün küre ve oluşumları (yani kozmik cisimler dediklerimiz) bu şekilde meydana gelir. (44) Yani esasî tesirler (aslî tesirlerin maddeye ait olanları) herhangi bir madde ortamında, o ortamın cüzlerini bir nokta etrafında toplayarak bir çekirdek kurmak ve onun etrafına diğer cüzleri çekip madde teşekküllerini (oluşumlarını, şekillenmelerini) meydana getirmek suretiyle maddelerin, cisimlerin, kürelerin, sistemlerin, galaksilerin ve âlemlerin vücuda gelmesini sağlarlar. (64)

Safhadaki tesirler

İlk hidrojen atomu’nun bünyesi, varlık hâline gelinceye kadar yalnızca aslî tesirlerin hâkimiyeti altında inkişafına devam eder, tâli tesirler sözkonusu değildir; atoma doğrudan doğruya aslî tesirler iner. (45, 46, 51) İlk hidrojen atomunun teşekkül etmesinden (şekillenmesinden, oluşmasından) ilk varlık hâli meydana gelinceye kadar atomun bünyesine hâkim olan tesir, aslî tesirin esasî tesir denilen kısımlarıdır. (45, 43, 64, 41) Atoma inen aslî tesirde bir de, ruhlara ait olan, “tekâmül değerleri” denilen kısımlar vardır. (45, 43, 41) Aslî tesirler ‘Ünite’den süzülen ve maddeler ile ruhlara ait tesirlerdir. (51) Yani bu atoma inen aslî tesirde bir, atomun bünyesine ait maddi cephe; bir de ruha ait olarak gelen ruhî cephe vardır; daha açık bir deyişle, ilk hidrojen atomuna varlık hâline gelinceye kadar aslî tesirlerin, ruhlara ait olan “tekâmül değerleri” denilen kısımları ile maddelere ait olan “esasî değerler” (esasî tesirler) denilen kısımları gelir. (45)

Atomun bünyesine tâli tesirler denilen kâinattaki diğer varlıklara ait tesirler müdahale edemez; o, tümüyle esasî tesirlerin hakimiyeti altındadır. (46) Diğer deyişle bu atomların bünyelerindeki hareketler ancak yüksek aslî tesirin hâkimiyeti altındadır. (45) Bu atomlara bağlı ruhlar ise pasif olarak bu hareketlere sürüklenmekle, uymakla mekanik-otomatik tekâmüllerini yaparlar. (45) Bu, ‘tekâmül’ün bir tür pasif adaptasyon safhasıdır. (45)

“Varlık kademesi”ne gelindiği ya da varlık kurulduğu anda, o maddelere daha önce gelmekte olan aslî tesirin maddelere ait esasî tesirler kısmı, yerini tâli tesirler denilen, üstten ve yanlardan gelen tesirlere terk eder ve aslî tesirin o maddelere zaten gelmekte olan “tekâmül değerleri” denilen kısmı, yani Aslî Prensibin ruhlara ait kudretleri gelmeye yine devam eder. (80, 45, 53, 116) Varlık safhası

Safhanın özellikleri

Âlemimizin ilk atomuna, yani ilk hidrojen atomuna bağlanmış olan bir ruh; artık o atomun varlık denilen bir ileri safhasının (Varlık safhası) oluşacağı âna kadar onu bırakmayacaktır. (42) Bu safhada maddelerin inkişafları ve bu inkişaflara ruhların mekanik bir yürüyüşle tâbi olması sözkonusudur. (50) Önceki safhada olduğu gibi, bu safhada da yine mekanik-otomatik bir tekâmül seyri vardır. (42) Yani hidrojen âlemindeki tekâmüllerinin bu birinci kısmındaki ruhlar, tekâmüllerine, ilk yakaladıkları ilkel hidrojen atomunun sonraki bütün inkişaf kademelerini pasif olarak takip etmek suretiyle devam edeceklerdir. (42) Bu sırada o atoma hâkim değildirler; çünkü kendilerinde böyle bir hâkimiyet için lüzumlu olan ne sezgi, ne idrak, ne de özgürlük mevcut değildir. (42) Henüz çeşitli maddeleri toplayarak onlardan kendilerine bir varlık meydana getirecek durumda değildirler. (42) Dolayısıyla bunların tekâmül süreçleri de aşağı yukarı ilk safhadakiler gibi pasif ve mekaniktir. (42)

Aradaki fark şudur: Amorf ortam safhasındayken ruhlar hiçbir zaman bir madde üzerinde uzun uzadıya tutunamıyorlardı; çünkü herhangi bir maddeyi yakalayabilecek durumda değillerdi. (42) Darmadağınık maddeler içindeki mekanik tatbikatlarını, aslî tesirlerin icapları altında, sadece maddeden maddeye atlayarak yapıyorlardı. (42-43) Hidrojen âleminin ilk safhasında ise, yakalamış oldukları hidrojen atomlarına bağlanmışlardır; bağlandıkları atomdan başkasına da atlayamazlar ve o atomun bütün inkişafı boyunca, onun inkişaf kademelerini takip ederler. (43) Fakat bu sırada o atoma hâkim değildirler. (43) Onun hareketlerine sadece pasif olarak katılır ve o hareketlere intibak etmeye alışırlar. (43) Çünkü bu hareketler, aslî tesirlerin yüksek icapları altında kurulmuş ve o icaplar altında yön almışlardır. (43) Bu icaplar altında, ruhlar, varlık safhasına kadar çok uzun bir süre devam edecek bu tatbikat devresini böyle, bir tür esir olarak, yani sürüklenerek o hareketlere tâbi olmak suretiyle tamamlarlar. (43)

Şu halde, mekanik tatbikatlarını, endirekt olarak gelen, yani aslî tesirler kanalıyla gelen “ruhlara ait tesirler”le, atomun “mukadder” hareketlerine sadece pasif olarak uymak suretiyle yapmaktadırlar. (43) Ruhlar bu tatbikatları sayesinde, “varlık safhası”na doğru ilerledikçe, maddeler arasındaki ilişkilerin ‘nedensellik prensibi’ karşısındaki durumlarıyla ilgili ilk ‘içgüdüler’in hazırlıklarını otomatikman (otomatik olarak) yaparlar. (43) Ruhların özgürlük ve ‘idrak’leri henüz sözkonusu olmadığı ndan, ileri safhalara ait ‘sınavlar’, eprövler bu safhada mevcut değildir. (45) Sadece düzenli olarak yürüyen ve gittikçe kompleksleşen atomun hareketlerine otomatik olarak uymaya mecburdurlar ve atomların bu karmaşık hareketlerine intibak ede ede varlık safhasına hazırlanmaktadırlar. (45)

Her ne kadar ‘İlâhî nizam’da uzunluk-kısalık, zorluk-kolaylık diye bir şey yoksa da ve zorluk, uzunluk kavramları nispî kavramlarsa da, bu devredeki tekâmül, dünya kavramlarıyla ifade etmek gerekirse; mekanik tekâmül prensibine tâbi bulunan, ilk hidrojen atomunun henüz idraklenmemiş, esaretten kendilerini kurtarabilecek kudretleri kazanamamış ve sadece mekanik hareketlere intibak etmeye mecbur tutulmuş bu ruhlar için, ebediyet kadar uzun bir esaret içinde geçer ve zordur. (43, 183-184)

Sonuç olarak, henüz varlık safhasına girmemiş ilk hidrojen kademelerinde tatbikat gören ruhlar, bu maddelerde pasif ve mekanik olarak hazırlanırlar. (50) Bu maddeler, tatbikat gören ruhların idaresi altında olmayıp, Ünite’den ‘yüksek prensipler’in icaplarına göre gelen tesirlerle, kâinattaki ilk öğrenciliklerini yapan o ruhlara, madde hareketlerine alıştırılmalarını sağlayacak birer zemin olmak üzere kurulmuşlardır. (50)

İlk hidrojen atomunun kademe kademe inkişafı

İlk hidrojen atomu hâline gelmiş olan madde teşekkülü (oluşumu), bir ruh tarafından yakalanmıştır. (50) O ruh bu atoma bağlanmış olmakla birlikte ona hâkim durumda değildir; ‘Aslî Prensip’le belirmiş (taayyün etmiş) olan maddenin nizamlı ve tertipli hareketlerinin dışına çıkamaz, onlara uymaya çalışır. (50) O ruhta henüz sezgi, hatta mekanik bir içgüdü bile yoktur. (50) Bu hidrojen atomu inkişaf ettikçe, hareketlerine intibak eden ruh da, mekanikotomatik bir tempoyla, gayet yavaş olarak tekâmül eder. (50, 51) Böylece, bu atom, kendisine bağlı bulunan ruhun tekâmülü gayesine yönelik olarak, aslî tesirlerin tayin etmiş olduğu yöndeki hareketleri yapıp inkişaf gösterirken, ruhun tekâmülüne de hizmet etmiş olur. (50, 51) Ruhun tekâmülü arttıkça maddeler arasındaki ilişkilere ait, diğer deyişle çeşitli hareket kombinezonlarına ait içgüdüsel bazı davranışlarının da hazırlıkları yapılır. (51)

Bu hidrojen atomunun en ilkel hâlinden itibaren gittikçe yükselen, inkişaf eden bünyesi, o oranda hareket, kudret ve tesir edicilik (müessiriyet) kazanır. (47) Bu atomlara bağlı bulunan ruhlar da gittikçe zenginleşen ve kudretleri artan bu hareketlere uya uya tekâmül ederler. (47) Maddedeki bütün bu hareketleri uyandıran etkenler aslî kaynaklardan gelen tesirlerdir. (47) Çünkü tesirler fonksiyonlarını maddelerde hareketler meydana getirmek suretiyle yaparlar. (47) Kısaca ilk hidrojen atomlarını kuran aslî tesirler, taşıdıkları icaplara göre etraftan sürekli olarak topladıkları cüzlerle bu atomu bir üst âleme doğru inkişaf ettirirler. (47) Bu inkişaf sonucunda, inkişafın belirli bir kademesinde ilk hidrojen atomu insanların tanıdığı “H” hâline gelir ve ardından sırasıyla, kimyaca bilinen ‘elementler’ ortaya çıkar. (50)

İnkişaf yukarılara doğru yükselir, nihayet hidrojen atomu, insanların tanımakta olduğu en yüksek elementlerin kadrosundan da taşmaya başlar ve bünyesini, insanların kolaylıkla yakalayamadı kları, saptayamadıkları birtakım –yüksek enerjiler yayınlamaya başlayan– büyük kombinezonlarla zenginleştirir. (51,50) Bu sırada hem onun bu inkişafına neden olan, hem de tekâmülü ona paralel olarak yürüyen ruhun, madde kombinezonları arasındaki ilişkilere ait ilk davranış ‘içgüdüler’inin kazanılması hazırlıkları ilerler. (51)

Bütün bunlar hep, aslî tesirlerin –daima ruhların tekâmüllerini hedef tutan– büyük ahengi içinde cereyan eder. (51) Ruhların tekâmül ihtiyaçlarını, inkişaf hâlinde bulunan bu atomlara yansıtan aslî tesirler, böylece, o ruhların madde ile paralel olarak bir üst safhaya uzanış hazırlıklarını sağlamış olurlar. (51)

Yarı-süptil maddenin ve varlığın meydana gelmesi veya getirilmesi

Hidrojen atomu ilk teşekkülünden (oluşmasından, şekil almasından) itibaren nihayet öyle bir inkişaf kademesine gelir ki, artık çok ince ve karmaşık madde kombinezonları hâlinde, insanların tanımadıkları “dünya maddesi-üstü” birtakım enerjiler yayınlamaya başlar. (51) Dünya maddesinin en üst sınırlarındaki bu yüksek hidrojen atomu, öyle kudretli ve kompleks enerjiler yayınlamaya başlar ki, artık bunlar dünya maddesinin malı olamaz. (52) Bununla birlikte, bu enerjiler de toplu değil, darmadağınık hâlde bulunurlar. (52) Fakat onların bu dağınıklığı ile daha önceki ilkel ortamın amorf maddelerinin dağınıklığı arasında muazzam farklar vardır. (52) Öncekiler şekilsiz, basit, hareketleri çok ilkel ve atalete yakın, kaba maddelerdi. (52) Bunlar ise çok kompleks hareketli, bünyeleri karmaşık, zengin madde kombinezonlarından oluşan, üstün değerli enerjiler hâlinde bulunan kudretli ve değerli maddelerdir. (52) Kompleks madde. Bunların bulunduğu ortama “yarı-süptil ortam” denir. (52) Bu yüksek ve dağınık enerjiler, hidrojen âlemi-üstü o ‘yarı-süptil âlem’in en ilkel ve en basit atomlarını oluşturmaktadırlar. (52)

Atom bu yüksek ve kompleks enerjileri yayınlayabilecek inkişaf seviyesine geldiği zaman zaten, onun bu seviyeye gelmesine Aslî Prensip muvacehesinde (karşısında, huzurunda) neden olan ruh da, bu uzun tatbikat devresinden sonra, artık maddeler arasındaki ilişki ve hareketlerin içgüdüsel davranışlarına sahip olabilecek bir tekâmül kademesine ulaşmış bulunur. (51-52)

İşte bu yarı-süptil ortamın ilk atomlarının da inkişaflarıyla, kendilerinden yayınlanmaya başlayan daha yüksek ve dağınık enerjiler; artık bir araya toplanıp, bir ruha kâinatın sonuna kadar hizmet edebilecek bir varlık hâline girmek kabiliyet ve imkânlarına ulaşmış bulunurlar. (52) Aynen, onlarla beraber o safhaya kadar tekâmül etmiş olan ruhlar da –daima aslî tesirlerin yardımıyla– bu yüksek, fakat dağınık enerjileri bir araya toplayarak, onlardan bir varlık meydana getirebilecek kudrete erişmiş bulunur. (52)

Bu durumda, bu dağınık enerjilerden kendisine bir beden kurmak liyakatine ermiş bir ruhun ruhanî plândan yansıyan tesirlerini de içeren aslî tesirler, bu dağınık ve yüksek enerjilerin ortasına iner ve orada, bu enerjileri idrâkî bir nokta (İdraki temerküz noktası) etrafında bir araya toplayarak, onlardan bir topluluk meydana getirirler. (52-53) Aslî tesirlerde, o safhaya kadar tekâmül etmiş o ruha ait tesirler de vardır. (53) Bu tesirler, oluşan varlığa, yani enerji topluluğuna aslî tesir tarafından yansıtılır ve bağlanır. (53) Böylece ‘varlık’ denilen o enerji topluluğu; kâinatın sonuna kadar o ruhun bütün davranışlarına mâkes (yansıma yeri) olmak ve o davranışların cevaplarını tekrar ona iade etmek üzere, hizmete sokulmuş ve kâinatta ruhun bir timsali, vasıtası hâline girmiş bulunur. (53)

Pasif intibaklar safhasının sembolik tasviri

Bu safha ‘Aslî Kudret ışığı konisi’ denilen sembolik tasvirde şöyle gelişir:

Işık konisinin tabanı hidrojen safhasının başlangıç sahasına kadar yükselir. (192) Buradan itibaren ruhlar artık maddelere bağlanır. (192) Bu safhada ruhların çok yavaş tempoyla kompleksleşen maddenin hareketlerine pasif ve mekanik olarak ilk intibak tatbikatları başlar. (192) İşte bu bakımdan bu safhaya tekâmülün “pasif intibaklar safhası” da denir. (192) Ruhlar bu safhada, esaret içinde, bir pasiflikle sürüklenerek, sadece maddenin hareketlerine, “ebediyet kadar süren” bir zaman süresince alıştırılacaklardır. (192) Işık konisinin tabanı burada biraz daha aydınlanmı ş ve zirveye biraz daha yaklaşmıştır. (192) Nihayet, ışık konisinin tabanı aydınlanmaya devam ederek hidrojen atomunun ‘varlık safhası’na kadar yükselir. (193)

Cansızlık kelimesinin mânâsızlığı ya da göreliliği

Üstteki bütün bu bilgilerden anlaşılacağı gibi, kâinattaki maddeler için kullanılmakta olan canlılık-cansızlık terimleri birer lâftan ibaret kalmakta ve esaslı bir mânâ taşımamaktadır. (49) Maddelerin gerek ilk safhalarda, gerekse hidrojen safhasında ruhlarla olan endirekt ilişkilerinin (Ruh-madde endirekt ilişkisi) nizam ve tertipleri, insanların yaptığı gibi bir canlılık-cansızlık ayrımının yapılmasını mümkün kılmamaktadır. (49) Çünkü kâinat safhalarının her birinin maddesi ile ruhların o safhanın karakterine ve tekâmül sistemine uygun çeşitli ilişkileri daima mevcuttur ve kâinatta herhangi bir ruhun tekâmülüne yaramayan madde yoktur. (49) Yani geçici veya daimî olarak ruhların hizmetine girmemiş bir madde durumu yoktur. (49) Bu hâl özellikle hidrojen safhasındaki bütün maddeler için çok bârizdir. (49) Bu hizmetin dışında kabul edilecek bir madde lüzumsuz ve gayesiz olur. (49) Kâinatta ise lüzumsuz hiçbir süreç mevcut değildir. (49)

Şu hâlde, bazı maddelere “canlı”, bazı maddelere “cansız” demek yersizdir; çünkü her maddeye geçici veya sürekli olarak bir ruhun bağlanması sözkonusudur. (49)

Bir varlığı oluşturan maddelerin o varlığa sürekli olarak bağlı kalmasına bakılarak, maddelere ancak varlık safhası ndan itibaren “canlı” denilmek istense bile, bu da doğru olmaz. (50) Çünkü ‘varlık safhası’ndan önceki ilk hidrojen atomuna da, varlık safhasına kadar, ruhlar bağlanmış bulunmaktadırlar. (50) Dolayısıyla bu bilgilerden sonra maddelerde canlılık-cansızlık ayrımı yapmanın bir mânâsı kalmamaktadır. (50)

Her ne kadar varlığa, onun kendisinden daha aşağıdaki diğer maddelerin âtıl ve amorfa yakın hâllerine oranla, artık ruhun ifadelerini taşıyan aktif durum kazanmış olması dolayısıyla “canlı” sıfatı yakıştırılmışsa da, bunun üstte belirtildiği gibi nispî bir ifadeden başka bir şey olmadığını, nispî bir ifade olarak kullanıldığını unutmamak gerekir. (53) Çünkü burada canlı denilen varlık aslında, âtıl görünen ilk hidrojen atomu maddesinin inkişaf etmiş, yüksek kademelerinden başka bir şey değildir; sadece, onun kâinatta bir ruhu ifade edebilecek kadar imkânları inkişaf etmiş hâlidir. (53)

İlk hidrojen atomu

Elementler

Hidrojen-altı safhası

Âlem aslî maddesi

Varlık safhası

Yarı-süptil âlem