Ruhun kâinatımızdaki durumu; varlığın (Varlık) gösterdiği ‘madde’ olan bütün ‘hareket’lerdeki, “madde olmayan ifadeler”dir. (36)
Alt ve üst sınırlarımızın ötelerindeki madde halleri insan idraki, âlemimizin altına ait realitelerde nasıl bir noktadan itibaren duruyorsa, âlemimizin üstüne ait realitelerde de belirli bir noktada durur ve o noktayı aşamaz. (40) İnsanlar, asgar ve azam (en alt ve en üst) sonsuz noktalar arasında uzanıp giden “hareketlerin basitlik ve kompleksliği zinciri”nde (“hareketlerin ve dolayısıyla maddelerin basitlikten kompleksliğe uzanan zinciri”nde), ancak belirli sınırlar dahilindeki birkaç madde halkasının şekil ve hâllerini görüp idrak edebilirler. (9) Bu hâl ve şekiller; hareketlerin azlığı veya basitliği itibariyle, ilkelleşip aşağılara doğru inerek bir sınıra gelince, insan idrakinin alıcı sahasından (algılama ve kavrama, anlama sahasından) uzaklaşmaya başlar ve sonunda tümüyle kaybolurlar. (9) Aynı şekilde, yukarı taraflara doğru da, madde zincirinin halkaları, gittikçe artan ve kompleksleşen hareketlerle yükselir ve inkişaf ederken, insan idraki yine, onları bir noktadan itibaren tümüyle kaybeder. (9) Çünkü bu alt ve üst sınırların ne alt tarafındaki, ne de üst tarafındaki madde durumlarını sonuçlandıran hareket nitelik ve niceliklerini, dünya maddesinin beyin cevherine bağlı hiçbir insan zekâsı ve idraki kavrayamaz. (10) Bu yüzden insanlar, kâinat maddelerinin sonsuzca uzanan zincirinin birkaç halkasının ötesindekileri (altındaki ve üstündekileri) anlayamamış ve onları kendilerine göre elle tutulurcasına mütalaa (irdeleme) konusu yapma gücünü gösterememişlerdir. (10) Zaten kimilerinin, bazı yüksek maddi tezahür imkânlarını reddetme ve inkâr etmelerinin başlıca nedeni de budur. (10)
İnsanlarca tümüyle manevi ve ruhî sanılanların iki cephesinden maddi cephesi
Dünyamızı (insanların tanıdıkları maddeleri) oluşturan elementlerin altında ve üstünde kalan öyle başka elementler daha mevcuttur ki, bunlar insanların idrak sahasına çok uzaktırlar. (10) Bunlardan insanların tanımadıkları, dünya atomunun en ileri inkişaf kademelerinde bulunanları, insanların tanıdıkları atomun fevkinde (ötesinde), bambaşka yapı ve kalitede cevher hâlleri gösterirler. (10) İnsanlar maddelerin bu hâllerinden idrâkli olarak yararlanamıyorlarsa da, bunları çoğu kez daha üstün varlıkların da yardımı ile otomatik olarak kullanmaktadırlar. (10) Buna basit bir örnek olarak, bir insanın kafasından bir başka insanın kafasına geçen fikir vibrasyonları gösterilebilir. (11) Fikir vibrasyonları, insanların tanımakta oldukları maddelerin üstünde bulunan ve dünyada mevcut olan bir madde hâlidir. (11) Aynı şekilde, yüzyıllardır dünyada çeşitli spiritüalist ekollerin çeşitli adlarla anıp da, bir türlü izah edemedikleri ve mahiyetini anlayamadıkları, ‘perispri’ denilen şey de, yine dünyada mevcut olup, insanlar tarafından bilinmeyen madde hâllerinden biridir. (11) Bunlar gibi, dünyada mevcut olup da insanların tanımadıkları madde enerjilerinden bazıları da sempati, ‘sevgi', antipati, kin, korku, sevinç, gurur, haset, ‘bencillik’ gibi “sübjektif ruhî durumlardır” denilip geçiverilen hâllerdir. (11)
Ruh bir bedenin içinde ya da dünyada veya madde kâinatında değildir. (16) Madde kâinatının içinde ne varsa hepsi maddedir ve her olay, her hâl ve şekil ancak, maddenin çeşitli durum ve görünüşlerinden ibarettir. (16) Amorf bir madde, inkişafı sonunda varlık hâline girdiği zaman, onda en basitinden itibaren varlığa ait bütün özelliklerle birlikte, zamanla gittikçe yükselecek sevgiler, sempatiler, antipatiler, merhametler, vicdan faaliyetleri, düşünceler, muhakemeler gibi bir sürü meleke ve durumlar meydana gelir ki, bu varlık bütün fiil ve hareketleriyle, bütün duygu ve düşünceleriyle madde kombinezonları ndan ibarettir. (33, 34)
İnsanların manevi değerler olarak kabul ettikleri ve madde-üstü saydıkları bütün beşerî hareket tarzları, hâlleri, duygu ve düşünüşleri, inanışları; aslında seyyaliyeti artan madde fonksiyonlarından başka bir şey değildir. (34) Madde-üstü görünen en saf, en hissî ve ideal duygu, düşünce ve fiiller; dünyanın en seyyal maddi imkânlarının tezahürlerinden başka bir şey değildir. (34) İnsanların sevgiyle ilgili, “hissî hareketler” (duygular) diye ifadelendirdiği birçok fiil; yüksek bir sempatizasyon imkânının, yüksek bir madde seyyaliyetinin, yüksek bir madde karşılaşması, tesirleşmesi ve kapsam kazanması kudretinin ifadesidir. (34) Aynı şekilde bütün antipatiler, sempatiler, kin, gaddarlık, bencillik, diğerkâmlık, fedakârlık, haz, sevinç, ıstırap, kısacası sübjektif denilen bütün his ve fikre ilişkin kıymetler; mesela imajinasyonlar, düşünceler, idealler, imanlar, itikatlar, icat ve yaratıcılık (ibda) kudretleri, kabiliyetler (istidatlar), dâhilikler (deha), ihtiraslar, arzular, eğilimler, huylar ve bütün ruhî denilen hâller; korkular, cesaretler, hainlikler, zalimlikler, iyilik ve kötülük duyguları; insanların idraklerinin henüz tanımadığı, fakat dünyada mevcut olan maddelerden yayınlanan türlü niteliklerdeki enerjilerin tezahürleridir. (34-35) Dolayısıyla insanların bunlara hâkim olması, bunları yenebilmesi demek; maddeye hâkim olması, maddeleri yenmesi demektir. (35) Bütün bu ruhî veya manevi denilen realitelerin hiçbirinde maddenin dışına çıkılmamış, hep madde kullanılmıştır. (35)
Üstte belirtildiği gibi, dünyayı oluşturan madde cüzlerinin ve elementlerinin üstünde birçok başka element bulunmakta olup, insanlarca tanınmayan bu elementlerde, âlemimizin madde cevheri olan ilk hidrojen atomunun öyle bir kalitede yapısı vardır ki, bu elementler; insanların, atomdan yayınlanan bütün enerji tezahürlerine ilişkin bilgilerinin üstünde ve bambaşka kudretlerde cevher hâlleri gösterir. (35) İnsanlarca meçhul olan bu hidrojen atomu kademelerinden yayınlanan ve insan idrakini zorlayacak kadar seyyal ve kudretli olan maddi imkânlar, insanların şimdiye kadar asla kavrayamadıkları birçok olayın oluşuna imkân hazırlamakta ve neden olmaktadırlar. (35)
Özet olarak, bir ruh bir bedene bağlandıktan sonra o ruh artık tamamen o bedenin şartlarına bağlanır ve o şartlar içinde meydana gelen, gerek organik faaliyetler, gerekse ruhî ve manevi denilen, ruhun malı zannedilen bütün hâl ve hareketler, hakikatte maddede meydana gelen hâl ve hareketlerdir. (35, 60)
Varlığın gösterdiği “madde olan bütün hareketler”deki madde olmayan cephe
Bu hakikatlere karşılık, maddenin kendi kendine hiçbir harekette bulunma kudretinde olmadığı ve maddedeki hiçbir kıpırdanışın maddenin kendisinden olmadığı temel bilgisi (Aslî madde, Madde) gözönünde bulundurulursa, kabul etmek gerekir ki, varlığın her hareketi, her kıpırdanışı kendisinden olmayan bir durumun ifadesidir ve başka bir şey de olamaz. (36) Aksi hâlde maddenin ana niteliğini (atalet, hareketsizlik ve kendi kendine hareket edemeyişi niteliğini) inkâr etmiş olmak gerekir ki, bu da mümkün değildir. (36) İşte varlığın gösterdiği madde olan bütün bu hareketlerdeki, “madde (maddi) olmayan ifadeler”e, “ruhun kâinatımızdaki durumu” denir. (36) Şu hâlde, madde olarak sonsuz hareketler, kombinezonlar, şekiller ve hâllerle bir varlıkta meydana gelen her türlü sevgi, düşünce, vicdan gibi “ruhî” denilen yüksek tezahürler; aslında ruhun kendi plânında mevcut, bilmediğimiz sonsuz davranışlarının, kâinatta madde imkânlarına göre fikrî, hissî ve hayatî formlarla tercüme edilmiş karşılıklarıdır. (36) Dolayısıyla ortada varlığa ait (ilişkin) “madde hareketleri”nden başka bir şey kalmamakta ve bu hareketlerdeki mânâ ve ifadelerin hepsinin ruha ait oldukları görülmektedir. (36)
Buna örnek olmak üzere insandaki “idrak”i ele alalım: (36) İnsanın sinir sistemi yapısında öyle ince kombinezonlar vardır ki, bunlar sürekli olarak “idrak” şeklinde tezahür eden vibrasyonlar, enerjiler yaymaktadır. (36) İdrak melekesinin sağlığı veya bozukluğu; işte bu enerjileri yayan sinir sistemindeki o çok ince madde kombinezonlarına, dış tesirlerin, düalite prensibi ve değer farklanması mekanizmasıyla yaptıkları müdahaleler sonucunda meydana gelen hareketlere bağlıdır. (36) Madem ki idrâk, dış görünüşüyle maddede ortaya çıkmakta ve maddi vibrasyonlarla görünmektedir, o halde bir maddedir. (36) Bununla birlikte o, aynı zamanda bir aynadan yansır gibi, ruhun kâinata yansı mış davranışlarının maddedeki karşılığıdır, ifadesidir. (36) Yani idrakin hareket hâlindeki durumu maddeye aittir; ama ifade bakımından da durumu ruha aittir. (36)
İşte ruhun kâinat-üstü durumlarına ait bu ifade, böylece, madde hareketlerinin imkânlarına tâbi olmak suretiyle, kâinatta –tümüyle maddi bir realite içinde– ancak idrak mekanizmasıyla yorumlanmış (tefsir) ve temsil edilmiştir. (36-37) Kısacası, idrak ruhta mevcut olan, mahiyeti kâinat sakinlerince meçhul bir davranışın maddedeki teknik ifadesidir. (37)
Varlığın sonu ve ruhun, madde kâinatı tecrübesinden mahiyetini bilmediğimiz kazanımlarıyla birlikte, ebedi yolculuğuna devam etmesi
Gün gelecek, ruh kendisine tâbi olan varlığı kâinatta ebediyen terk edip gidecek ve terk edilmiş varlık dağılacaktır. (37) Fakat dağılacak olan şey, sadece bu duyguları, fikirleri ve şimdilik tanımadığımız, ileride gelecek daha nice sayısız ifadeleri taşıyan madde kombinezonları, şekilleri ve hareketleri olacaktır: (37) Madde hareketleri içinde görünen bu hâllerin ruhtaki –mahiyetlerini bilmediğimiz– “asıllar”ı ise, ruhla beraber ebedî “oluş ve akış”larına devam edeceklerdir. (37) Ruhun kâinattan ayrılmasıyla birlikte, varlığın da taşıdığı bütün ifadeleri kaybedip hemen, tekrar âtıl ve amorf hâline dönüvermesi, bu hakikatin en açık kanıtıdır. (37)
Sonuç olarak, bir varlıkta cereyan eden hâller; hakikatte, ruhlar âleminde mevcut olan, mahiyetlerini bilmediğimiz çok daha geniş ve kapsamlı durum ve davranışların ancak maddi birer timsali, maddi birer görünüşüdürler. (37) Sevgi

